Oy Verme Şirki ile Vergi Vermeyi Aynı Görmek Cehalettir

oy-verme-sirki-ile-vergi-vermeyi-ayni-gormek-cehalettir-akide-org


Başta şunu belirtelim ki, oy vermek tamamen kişinin kendi inisiyatifinde olan ve hür iradesi ile yaptığı bir ameldir. Demokratik laik sistemde sandık başına gitmek, “Onlar hala cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir?” (Maide 50) mealindeki ayette de belirtildiği gibi cahiliye hükmünü istemektir.

Sandık başına gitmek, kafirlerin arzularına uymak ve şeriattan yüz çevirmektir.

“Sonra seni de bu işte bir şeriat üzere kıldık. Ona uy ve bilmeyenlerin arzularına uyma.” (Casiye 18)


Hakimiyeti, yani insanlar üzerinde kanun ve yasalar koyarak onları yönetme yetkisini yaratıcı olan Allah’tan alıp yaratılan insana vermek, Allah’a şirk-ortak-eş koşmanın en ağır ve en çirkin çeşitlerindendir. Oy veren kişi, tağuti sistemi ve beşeri sistem olan demokrasiyi meşru ve müspet görmüş, Allah'tan başka ilah tercih etmiş demektir. Bu, şeksiz küfürdür.

Vergi meselesine gelince, hiçbir Müslüman isteyerek tağuti sisteme vergi vermez. Bir müslümanın tağuti rejimlerin birtakım yaptırımlarına muhatap olması ve takatının üstündeki bu yaptırımlara boyun eğmesi, asla o rejimi kabullendiğini göstermez.


Peygamberimiz ve Mekkeli Müşriklerin İlişkisi


Yolumuzu kesip kervanımızı soyan eşkıya karşısında çaresiz kalışımız, o an için elimizden bir şeyin gelmeyişi ve eşkıyanın bu zulmüne engel olacak imkanımızın olmayışı, o eşkıyayı meşru gördüğümüz, desteklediğimiz ve güçlendirdiğimiz anlamına gelebilir mi? Hayır. Bir eşkıya, birisinin malına zorla el koydu diye malına el konulan kişiye "Sen eşkıyayı güçlendirdin, sen de suçlusun!" denilebilir mi? Vergi meselesinde suçlu, zorlama ve dayatma sonucu vergi veren değil, zorla vergi alan sistemdir. Bundan dolayı, birileri bize “Siz de tağuti düzenleri kabullenmiş durumdasınız" diyemez... Dedikleri takdirde Allah'ın resulünü de tağutları kabul etmekle suçlamış olurlar, ki bu da küfürdür.

Çünkü Peygamberimiz, şirkin hakim olduğu Mekke'de yaşamış, müşriklerle olan ilişkilerinde ve davet sırasında Mekke’nin bir ferdi olarak hareket etmiştir. O, Mekke Site Devleti’nin kişi hakları konusundaki kanunlarından nasıl yararlanması gerektiğini bilen ve gerektiğinde bu haklardan yararlanan bir kişi idi. Kendisinden önce gönderilen bütün peygamberlerin müşrik toplumları içinde ve tağuti ve küfri sistemlerde, mesajlarını açık ve net bir şekilde ortaya koydukları gibi peygamberimiz de davetini açık, anlaşılır ve net bir şekilde yapmıştır. Mekke'den çıkınca, bir müşriğin himayesiyle Mekke’ye girerken, müşriklerin koymuş olduğu himaye yasasına itaat etmiştir. Ancak tebliğ ve davetine sınırlandırma getiren Mekke müşriklerine karşı “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseniz, vallahi ben bu davadan vazgeçmem” diyerek açıkça tavrını ve duruşunu ortaya koymuştur. Hiçbir Mekkeli müşrik de “Sen hem bizim sistemimize karşı geliyor, otoritemizi reddediyorsun, hem de bizim koymuş olduğumuz himaye yasasından faydalanıyorsun” dememiştir.

Ayrıca, Rasulullah Mekke’de iken, hicret edene kadar orada yaşarken, müşriklerin sistemlerinden razı mıydı, onların sistemlerini kabullenmiş miydi? Tabi ki hayır. Peygamberimiz, bulunduğu ortamı en güzel biçimde değerlendirmiştir...

Çalışıp alın terinizle hak ettiğiniz yiyeceklerinize de aynı şekilde zorbalar gelip mührünü bassa veya kaçıramayacağınız, alırken peşinen ödenen birtakım vergiler koysa, “O halde ben de hiçbir şey yemem" mi diyeceksiniz? Ya ne diyeceksiniz? "Al, zehir zıkkım olsun!" diyeceksiniz...

Alın terinizle hak ettiğiniz malınızın ve mülkünüzün size ait olduğuna dair tapuyu eğer bu zorbalar veriyorsa ve verirken de sizden para alıyorsa, siz bu durumda satmaktan veya satın almaktan vaz mı geçeceksiniz? Hiçbir şeye sahip olmayacak mısınız? Veya daimi bir şekilde ticaret yapmak istediğiniz takdirde, tağuti rejimlerden müsaade alınması gerektiği için ve birtakım paralar ödemek zorunda kaldığınız için bu işlerden vaz mı geçeceksiniz? Bütün bunları yaptığımızdan dolayı birileri bize "Siz de tağuti düzenleri kabullenmiş durumdasınız. Onun müsadesiyle ticaret yapıyor, ona vergi ödüyor ve onun verdiği tapuyu alıyorsunuz vs." diyemez. Çünkü bütün bunlar Allah Azimüşşan’ın meşru kıldığı fiilerdir, amellerdir. Bunların hiçbirisini daha önce yokken rejimler türetmiş değildir.

İnsanların alınterini ve emeğini zorla sömüren zalimleri görmeyip de, mazlum ve zulme karşı koyacak imkanı olmadığı için zalimlerin zulmüne maruz kalan kişileri suçlayanlar, hırsızı bırakıp ev sahibini suçlayanların konumuna düşmektedirler.


Tağuti Rejimin Törenleri, İbadetleri ve İşaretleri


Tağuti bir düzende, bir kimsenin söz konusu düzeni benimsemiş sayılacağını söyleyebilmek için, o kimsenin tağuti rejimin rükünlerinden ve alameti farikalarından birini yaparken görülmesi gerekir. Beşeri sistemler ve tağuti rejimler kendi rejimlerinin veya dinlerinin rükünlerini kendileri açıklamışlardır. Kendi rejimlerinin ana esaslarını (iman şartlarını (!)), vazgeçilmez unsurlarını belirlemişler ve ortaya koymuşlardır. Kendilerine has törenleri, ibadetleri, rumuzları ve işaretleri bulunur. Bu yolların mensupları ile diğer insanlar birbirlerinden bu rumuzlarla, bu işaretlerle veya bu amellerle ayrılırlar...

Nureddin ÖZDEMİR


Ayrıca, "Namaz Kılmayanın Öldürülmesi Hükmü ve İncelemesi" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
İslâm Akîdesi

Akîde.org ekibi olarak yazılarımız ile; mezhepçiliğin, kör taassubun, uydurma hadislerin ve tam ters istikâmetteki hadis inkarcılarının gürültüleri arasında gerçek İslâm'ı arayanlara ulaşmayı amaçladık. Dinde tek kaynağımız Kur'ân-ı Kerim, örneğimiz ise Hz. Muhammed'dir...

Daha yeni Daha eski