La İlahe İllallah İfadesi ile İlgili Hatalı Bir Anlayış

la-ilahe-illallah-ifadesi-ile-ilgili-hatali-bir-anlayis-akide-serisi-4


Yaşadığımız şu Türkiye ortamında insanlara “Bize Peygamber Efendimizden bir hadis söyler misiniz?” desek, herhalde birçoğunun zikredeceği hadis şu olacaktır: “Kim "La İlahe İllallah" derse cennete girecektir.” Evet, bu hadis doğrudur, sahihtir ve gerçekten de bu sözü söyleyen kimse muhakkak cennete girecektir. Ama bizim toplumumuz gerçekten de "La İlahe İllallah", yani "Allah’tan başka hak bir ilah yoktur, O’nun dışındaki tüm ilahları reddediyorum" demiş midir?

Bu sorunun cevabı çok önemlidir. Belki birçok insan bu nokta üzerinde gereği gibi düşünmediği ve bu kelimenin kendisine ne gibi sorumluluklar yüklediğini hakkıyla idrak edemediği için "La İlahe İllallah" hususunda hataya düşmekte ve bu kelimeyi sadece dil ile telaffuz edilen bir söz zannetmektedir.

Hayatın gayesini belirleyen bu ifade günümüzde maalesef, müslüman ismini taşıyan birçok insan tarafından mana ve keyfiyetinden uzak bir şekilde anlaşılmakta ve kullanılmaktadır. Öyle zannedilmektedir ki “La İlahe İllallah Muhammed'ur Resulullah” ifadesi dille söylenen birkaç kelimeden ibarettir ve söylendiği takdirde söyleyeni müslüman yapmaya kafidir. İster şuursuzca söylensin ister mana ve ehemmiyetinden bihaber olunsun... Hatta bu hata öyle derinlemesine indi ki, hayatının yüzde doksan dokuzu küfür ve şirk içinde olan insanlar bile adet üzere bu kelimeleri söyledikleri için müslüman sayıldılar. Öyle zannediyoruz ki bu hatalı anlayışın sebebi; Kurani ibareleri anlama ve kavramada günümüz toplumu ile Kuran'ın nazil olduğu dönemdeki Arap toplumu arasındaki yanlış bir benzerlikten kaynaklanmaktadır...

Kelimei Tevhid'i ikrar ederken Mekke'deki Müslümanları düşünmek gerekir.

  • Kendisine “deli” denen Nuh’u düşünmek gerekir.
  • Alemlere rahmet olarak gönderilen, ancak kendisine “mecnun, sihirbaz” denilen ve Taif’te taşlanan peygamberi düşünmek gerekir.
  • Kavmi tarafından sürülmekle ya da öldürülmekle tehdit edilen Şuayb’ı düşünmek gerekir.
  • Ateşe atılan İbrahim’i düşünmek gerekir.
  • “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için ateş hendeklerinde yananları düşünmek gerekir.
  • Kızgın kumların üstünde, ağır kayaların altında “ehad ehad” sözleriyle yeri göğü inleten Bilal'i düşünmek gerekir.
  • Kızgın korlara yatırılan Habbab'ı düşünmek gerekir.
  • Mekke’nin en zenginiyken bu ifadeden dolayı fakirleşip, şehid olduğunda üzerini örtecek bir kefenden mahrum kalan Musab'ı düşünmek gerekir.
  • Vücüdu parçalanan Sümeyye’yi ve ağır işkenceler altında şehid olan Yasir’i düşünmek gerekir.


Kelimei Tevhid, yani La İlahe İllallah...
“Allah'tan başka ilah yoktur, ancak Allah vardır.”


Neydi bu cümle?

Neler anlatıyordu?

Neyi tasdik ettiriyor ve neleri inkar ettiriyordu?

İbrahim zamanında söylenen bu söz, neden Nemrud’u kızdırmış ve İbrahim'in ateşe atılmasına sebep olmuştu?

Musa’nın söylediği bu sözden dolayı Firavun neden Musa ve Musa’ya tabi olanların ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesmekle tehdit etmişti?

Şuayb neden bu sözü söylediği için kavmi tarafından sürgünle tehdit edilmişti?

Resulü Ekrem(s.a.v.) döneminde söylenen bu söz neden Ebu Cehil’leri ve Ebu Lehep’leri telaşlandırmıştı ve neden onlar bu söz karşısında çılgına dönmüşlerdi?

Neden tahtları, sarayları ve köşkleri sarsıntıya uğratmış, yerle yeksan etmişti bu ifade?

Şimdi ise bu söz, göğsünü gere gere "Elhamdülillah müslümanız” diyen insanları bile etkilemiyor ve onları harekete geçirmiyor, neden? Oysa ifade aynı...


Tahtları Yerle Yeksan Eden La İlahe İllallah!


İşte bütün bunları düşündükten ve bunları anlamaya çalıştıktan sonra, tevhidi ağzından düşürmeyenlere Kelimei Tevhid'in ne faydası vardır? "La İlahe İllallah" demelerine rağmen Hakimiyet Allah'ındır buyruğu karşısında öfkelenen ve bu hakimiyeti gasbetmelerine rağmen bunu gündeme getiren kişilere Harici damgası vuran müşrik laikler, söz müslümanlığa gelince “Allah vardır ve biz Allah'a inanıyoruz!” diyerek sadece Kelimei Tevhid'i söyledikleri için mi cennete gidecekler? Bunlara Allah kıyamet günü, “Siz nasıl bir Allah'a inandınız?” diye sormayacak mı? Bunların inandıklarını söyledikleri Allah, sadece meteorolojik işlerle ilgilenerek, (haşa) devlet yönetiminden anlamadığı için bu işi uyanık politikacılara mı havale etmiştir?

Pratik yaşantıda Resulullah (s.a.v.)'ın pak sünnetini inkar ettikleri ve Allah’ın emrine rağmen onun siyasi ve sosyal alan ile devlet yönetimindeki örnekliğini kabul etmedikleri halde söz müslümanlığa gelince “Biz peygambere inanıyoruz!” diyen şaşkınlara, “Siz nasıl bir peygambere inanıyorsunuz?” demezler mi? Bunlara göre peygamber, mescide gelen insanlara namaz kıldırmak ve ölüleri defnetmek için mi gönderilmiştir? Peygamber, devleti yönetecek ve orduda komutanlık yapacak birisi olmadığı için mi ordu komutanı ve devlet başkanı olmuştu?

Kuranı Kerim'deki devletle, siyasetle, ekonomiyle, suç ve cezalar hakkındaki emirlerle ve uluslararası ilişkilerle ilgili tek bir hükmün dahi konuşulmasından ve gündeme getirilmesinden şiddetle rahatsız olan laikler, demokratlar; tüm bunlara rağmen söz müslümanlığa gelince “Biz Kuranı Kerim'e inanıyoruz!” diyen bu sapıklar, sadece Kelimei Tevhid'i söyledikleri için mi cennete gidecekler?

Eğer bu insanlar böyle inanmış ise, Allah asla böyle bir imanı kabul etmez...


La İlahe İllallah'ı Sadece Dil ile Söylemek


Yaşadığımız coğrafyada, İslam'ı ihya etmek isteyenler de, imha etmek isteyenler de Kelimei Şehadet getirip “Ben müslümanım” demektedirler. Müslümanların karşısında, “Ben müslüman değilim” diyen bir zümre, “Ben müslüman değilim” diyen bir grup yoktur...

Şimdi bir kelimeyi sadece dil ile söylemenin yeterli olup olmayacağını ortaya koyan birkaç örnek verelim ve bu örnekleri "La İlahe İllallah" üzerinde de uygulayarak şöyle düşünelim: İnsanlar bu sözü, Allah’ın peygamberlerinin söylediği gibi mi söylüyorlar yoksa, verdiğimiz örneklerdeki gibi mi?

Birinci Örnek: Şimdi bir adam düşünelim… Bu adam günlerdir hiç su içmemiş ve susuzluktan ölmek üzere. Tam öleceği bir sırada yakınına elinde su dolu bir kap ile birisi geliyor. Ama su adamın önüne değil de, biraz ötesine konuluyor. Şimdi bu adamın “su,su,su…” demesi kendisine bir fayda sağlar ve susuzluğunu giderir mi? Elbette buna verilecek cevap “hayır” olacaktır. Yani adamın “su,su” demesi kendisine bir fayda sağlamayacaktır... Suyun adama fayda sağlaması ancak yerinden kalkıp suya gitmesiyle ve onu içmesi ile mümkün olacaktır.

İkinci Örnek: Yine bir adam düşünelim ki, bu adam soğukta kalmış ve donmak üzere… Tam ölümle burun buruna geldiği bir sırada karşı taraftan birisi geliyor ve adama, kendisini kısa sürede ısıtacak bir soba getiriyor. Ama işin garibi, adam sobayı donmak üzere olan bu şahsın yanı başına değil, biraz ötesine koyuyor. Şimdi bu manzara karşısında adamcağız başlasa ve “soba, soba, soba, soba…” diyerek “soba” kelimesini onlarca kez telaffuz etse bu ona bir yarar sağlar ve kendisinden donma tehlikesini giderir mi? Elbette ki hayır! Onlarca değil, binlerce kez de söylese bu ona bir fayda getirmez. Onun bu çabası tamamıyla boşadır ve beyhudedir. Peki, onun bu durumda fayda görebilmesi bütünüyle neye bağlıdır? Tabii ki sobaya yaklaşmasına ve yanı başına oturarak ısınmaya çalışmasına…

İşte, bizlerin cennete girmesine vesile olacak olan "La İlahe İllallah" kelimesi de böyledir. Emrettiği ve yasakladığı şeylere dikkat etmeden, istediği şeyleri yerine getirmeden ve pratik hayatta onu yaşamadan sadece dil ile telaffuz etmek insana asla fayda vermeyecektir. Hatta kişi onu eline binlik tesbihler alıp sabahlara kadar, milyonlarca kez telaffuz etse bile bunun ona bir faydası olmayacaktır.

Günümüzde; Kelimei Şehadet getirip bu kelimeye uygun yaşamaya çalışan, İslam'ı bir hayat biçimi, Kuranı Kerim'i bir yaşam kitabı ve peygamberi tek örnek/önder gören, İslam'ı evde, sokakta, siyasatte ve dost/düşman tayininde refarans alan kişiler Müslüman olduklarını söylüyorlarken; "din bir vicdan işi ve kalp temizliğidir" diyerek hayatını İslam'dan uzak bir şekilde yaşayan erinden paşasına, işçisinden patronuna, milletinden milletvekiline, kamuya Allah’ın müdahele etmesini istemeyen, "şeriattan Allah’a sığınırız" diyen, laik ve demokrat olduğunu belirten, hayatında "Kuran ne diyor?" diye bir derdi olmayan, dini bir geçim kapısı olarak görüp Allah’ın ayetlerini az bir paha karşılığı gizleyen, çarpıtan, Allah’ı gökyüzünde kendilerini yeryüzünde yetkili gören ve şeriatçısından şeriat düşmanına, fahişesinden deyyusuna, kapitalistinden belamına kadar herkes, sadece bu kelimeyi söylediği için cennete mi gidecektir?

Oysa “Ben de müslümanım” iddiası, İslam'a göre isbat gerektiren bir iddiadır. Bu iddiada bulunan herkes Kuranı Kerim'le ve Kuranı Kerim'de çerçevesi çizilen ilahi hükümlerle karşı karşıyadır. Çünkü müslüman olduğunu iddia eden herkesin, "müslüman gibi olma, yani gücü nisbetince İslam'ı yaşamaya çalışma" mükellefiyeti vardır.

Günümüzde, müslüman olduklarını iddia edenlerden bazıları “Biz müslümanız, fakat şeriata karşıyız!” diyorlar ve bu ifadeleri ile şeriatsız bir müslümanlık ve şeriatsız bir din istiyorlar! Bazı müstekbirler de "Biz Allah'a inanıyoruz. Fakat bizler Allah'ın hükümlerinin devlette, siyasette ve hukuk alanında uygulanmasına karşıyız" diyerek hayata hiç müdahale etmeyen ve işlerine hiç karışmayan bir Allah istiyorlar!

Böyle bir müslümanlık var mıdır?


Arap Toplumu Açısından La İlahe İllallah


Şüphesiz ki Kuranı Kerim, Arap lisanı üzerine nazil oldu ve Arap toplumu kendilerine inen bu kitabın neyi ifade ettiğini çok iyi biliyorlardı. Örneğin ilah denildiği zaman neyin kast edildiğini, Rab denildiğinde ne anlam ifade ettiğini ve tağuttan neyin anlaşılacağını gayet iyi biliyorlardı. Bunun gibi, La İlahe İllallah'a davet edildiklerinde de neye davet edildiklerini çok iyi biliyorlardı. Çünkü bunlarla ilgili köklü bir bilgiye sahiptiler. Herhangi birisi onlara “Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed de onun kulu ve Resulü'dür” dediğinde, bu adamın, bu ifadeyle onlardan ne istediğini çok açık bir şekilde biliyorlardı. Bu istek ile neyi reddedip neye itaat edeceklerini de hiçbir karışıklığa meydan vermeden idrak ediyorlardı. Onlara “Allah'a ibadet edin, tağuttan sakının” denildiği zaman bu davetin kendilerinde nasıl bir değişiklik istediğini ve hayat nizamlarındaki değişikliğin ne denli kapsamlı olduğunu gayet iyi anlıyorlardı. İşte böyle bir ortamda Allah Resulü'nün -kim "La İlahe İllallah" derse cennete girer- ifadesinden yanlış bir anlamın çıkarılmasına imkan yoktu. Yani kişinin hem bu ifadeyi kullanması, hem de birçok şirki beraberinde işlemesi imkansızdı. Ancak günümüz toplumunda bu tür kavramlar bu denli net bir şekilde anlaşılmamaktadır. Bizce bunun da iki önemli nedeni vardır:

1) Arap toplumunun dil ve kültürünün çok yakından tanınmaması ve onun hakkında yeterli bir bilgiye sahip olunmaması. İlk Arapça'nın önemli ölçüde özelliğini kaybettiğini de söyleyebiliriz...

2) Otoriter güçlerin bu kavramları maksatlı bir biçimde anlamlarından saptırmış olmaları... Böylece dinin toplum hayatında gerçek etkisi azalacak ve onların saltanatları için bir tehlike olmaktan çıkacaktır.
Bu güçler özellikle de ilah, rab, din, ibadet ve La İlahe İllallah kavramlarına birtakım soyut anlamlar yükleyerek zihinlerde sadece mücerred bir bilgi olarak yerleşmelerini sağladılar. İbadet kelimesini birtakım sembolik hareketlerle sınırladılar. Din kelimesini bazen bir mezhep, bazen de Allah ile kul arasındaki manevi bağ şeklinde topluma empoze ettiler. Tağut kelimesini put ve şeytan gibi birtakım soyut şeylerle açıkladılar. Böylece gün geçtikçe insanlar Kuran'ın esrarını anlamaktan, mana ve geliş amacını bilmekten uzaklaştırılıyordu.

Şu çok iyi bilinmelidir ki İslam dinine girmenin ve o yüce dinin mensubu olmanın ifadesi olan “La İlahe İllallah” ibaresi ne vicdani bir duygusallık ve ne de birkaç kuru laftan ibarettir. O, Allah Resulü'ne tabi olmanın, O'nun hidayeti üzere yaşamanın ve getirdiği nizamı gerçekleştirmenin ifadesidir. O, insanlığı kurtuluşa çağırmanın parolasıdır. Allah ve Resulü'ne tabi olmanın ve bu tabiyetin -hayata bütün yansımalarıyla- bir ibare şeklinde billurlaşmasıdır. O, ilahi davanın vazgeçilmez sembolüdür. O halde ağızlarda gevelenen birkaç kuru laf veya coşturucu söz onu ifade etmeye kafi değildir. Bu sözü söyleyen kişinin samimiyeti, Allah'a olan muhabbeti ve Resulü'nün getirmiş olduğu şeriata tabi olmasıyla mümkündür. Aksi taktirde davasında yalancı olmaktan öteye geçemez. Bütün İslam alimlerin ittifakı ile sabittir ki şehadet sadece mücerret bilgiden ibaret değildir. Bilgi ve ikrara keyfiyet kazandıran ispattır. İspatı olmayan bilgi mücerrede, ikrar ise kuru bir lafa dönüşür. Eğer böyle olmamış olsaydı, gerek ehli kitaptan ve gerekse müşriklerden bazılarının Resulullah'ın peygamberliğine ve onun doğruluğuna şehadet ettiklerini görüyoruz. Bu durumda da onların mümin olduklarını kabul etmemiz gerekir... Oysa bakıyoruz ki onların bu yöndeki şehadeti, onları mümin yapmaya kafi gelmiyor...


Şehadetin Şuuru


Allah'ın dininin birtakım belirleyici vasıfları vardır ve onlar oluşuncaya kadar şehadet gerçekleşmez. Şehadet ifadesinin getirdiği şuur, Allah Resulü'ne ittiba ve O'nun şeriatına teslimiyettir. İslam, tevhid akidesinin esasını bu ibareyle atar... Allah'ın uluhiyyetine şehadet, rububiyyetine şehadet, melikiyyetine şehadet ve ubudiyyetin de (kulluk) yalnız ve yalnız O'na olabileceğine şehadet...
Uluhiyyetine şehadet etme şuuru, bütün beşer hayatında ve her türlü içtimai münasebetlerde hakimiyet hakkını yalnız ve yalnız Allah'a ait kılmayı gerektirir. Kainatın yaratılışında tek olan Allah, tedbir ve idare etmede de tektir. O hak sadece O'na aittir. İlahi dinin tasavvur şekli ve ona iman etmenin usulü budur. Müfsidlerin ve inkarcıların tasavvur ettikleri gibi değil.

Şimdi bu özet açıklamalardan sonra "Kim La İlahe İllallah derse cennete girer" hadisinden çıkan yanlış anlamları, diğer birkaç hadis ışığında birlikte inceleyelim:

"Ubude b. Samid (ra)'den Resulullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kim La İlahe İllallah'a şehadet edip, Allah'ın tek olduğu ve hiçbir ortağı bulunmadığına, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in onun kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederse cennete girer." (Buhari-Müslim)

 

Osman (ra)'dan Resulullah (S.A.V.)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kim La İlahe İllallah'ın manasını idrak ederek ölürse cennete girer." (Müslim)

 

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Bir kimse, 'Allah'tan başka İlah yoktur' der ve insanların tapmakta oldukları Allah'tan başka mabudları inkar ederse, onun malı, canı haramdır. Gizli hallerinin hesabı ise Allah'a aittir." (Müslim)


"Ey kitap ehli ancak Allah'a kulluk etmeniz ona hiç bir şeyi eş koşmamanız, Allah'ı bırakıp birbirimizi Rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse bizim müslüman olduğumuza şahit olun deyin" (Ali İmran 64)

 

“Dinde zorlama yoktur ve gerçekten de doğru ve yanlış yollar apaçık meydandadır. Kim tağutu (Allah'ın hükmünü tanımayan azgın otorite sahiplerini) tanımayıp da Allah'a iman ederse muhakkak ki sağlam ve kopmaz bir ipe sarılmış olur. Allah işitici ve bilicidir" (Bakara 256)

 

"Ey Muhammed: Allah'tan başka hiçbir İlahın olmadığını bil. Kendinin, iman etmiş erkek ve kadınlarının günahlarının bağışlanmasını dile. Allah gezdiğiniz yeri de duracağınız yeri de bilir." (Muhammed 19)

Ubade b. Samid (ra.)'in hadisini dikkatle incelediğimizde, hadiste geçen "Kim La İlahe İllallah'a şehadet ederse" kısmı dikkate şayan bir bölüm olarak göze çarpmaktadır. "Şehide" kelimesinin, şahitlik etti anlamında olduğu bilinmektedir. Şehadet ise bilgi gerektiren bir konudur. Herhangi bir konuda şahitlik etmemiz için o konu hakkında yakini bilgiye sahib olmamız gerekmektedir. Aksi takdirde yalancı şahitlik olur. O halde hadisi şu şekilde anlamamız mümkündür: Kim -La İlahe İllallah Muhammed'en Resulullah- ibaresini bilinçli ve şuurlu bir şekilde ikrar eder ve Allah'a hiçbir surette ortak koşmadan yaşamını bu doğrultuda yönlendirirse, Allah ona cennetini nasip eder.

Ebu Abdullah Tarık b. Eşyem (ra)'den rivayet edilen hadisi incelediğimizde ise, burada da değişik bir cephede bilinçli halde iman etmenin zaruretine dikkat çekildiğini görürüz. “Kim 'La İlahe İllallah' der ve bunu ancak insanların tapmakta oldukları Allah'tan başka mabutları inkar ve red anlamında söylerse, onun malı ve canı müminlere haramdır.” Dikkat edilirse La İlahe İllallah'dan sonraki ibare, adeta onun tefsiri mahiyetinde kullanılmıştır. O halde hem "La İlahe İllallah" ifadesini kullanıp hem de Allah'tan başka birtakım hüküm sahiplerinin hüküm ve otoritesini kabullenmek kişiyi tezada düşürür.

Ancak kim “La İlahe İllallah” derken, “Ben Allah’tan başka -ilah olduğunu öne süren veya bunu dili ile söylemese bile tıpkı bir ilah gibi hareket eden ya da kendisine bu tür özellikler atfedilen- tüm varlıkları, tüm nesneleri, tüm fikir, inanç, izm ve ideolojileri, bütün kurum ve kuruluşları reddediyor, tanımıyor ve batıl olduğuna inanıyorum. Ben asla bunlara kul ve köle olmam. Onları sevip desteklemem. İbadet değeri taşıyan hiçbir amelimi bunlara sunmam. Bunlarla benim aramda en ufak bir alaka yoktur ve ben bunlardan beriyim” inancıyla La İlahe İllallah’ın kendisine yüklemiş olduğu İslami bir hayatı yaşarsa, işte o kimse cennete girecek ve Allah’ın nimetlerine mazhar olacaktır.

Ve yine her kim "La İlahe İllallah" derken:

  • Allah’tan başka kanun koyan tanımıyorum,
  • Allah’tan başka tüm kurumların Allah’a rağmen olan egemenliklerini reddediyorum,
  • Hakimiyetin kayıtsız şartsız Allah’a ait olduğuna inanıyorum,
  • Hayatıma Allah’tan başkaları karışamaz,
  • Hayat düzenimi Allah’tan başkaları belirleyemez,
  • Ev hayatımın, iş hayatımın, siyasi hayatımın ve sosyal hayatımın kanunlarını yalnızca Allah tayin eder,
  • İbadet ve itaatim yalnız Allah’adır,
  • Duamı yalnız Allah’a yaparım,
  • Yardımı, medetimi yalnız Allah’tan beklerim,
  • Hakiki anlamda yalnız Allah’tan korkarım,
  • Sevgim, muhabbetim ve tevekkülüm sadece Allah’adır ve Allah içindir.
  • Fayda ve zararı sadece Allah verir…

inancında olursa, işte o kimsedir cennete girmeyi hak eden ve o mübarek mekana aday olan!

İşte Peygamber Efendimizin kastettiği, anlatmaya çalıştığı ve yıllarca uğruna birçok eziyete katlandığı La İlahe İllallah budur. Eğer sadece bir kere dil ile söylenmesi yeterli olan bir ifade olsaydı bu, herhalde bunca kan akmaz, bu kadar çile çekilmez ve eziyet görülmezdi. Unutmayın ki “La İlahe İllallah”ın insana bahşettiği cennet ucuz değildir. Peygamber Efendimizin de dediği gibi “Allah’ın ticaret için ortaya koyduğu malı (cenneti) çok pahalıdır.”

Tekrar edecek olursak:

La İlahe İllallah'ı, Allah'tan başka her türlü hakim gücün hakimiyet, kanun ve nizamını red etmek, yalnız ve yalnız Allah'ın hakimiyetine ve O'nun hükmüne boyun eğmek ve tüm beşeri sistemlerin reddi zarureti şeklinde anlamanız gerekmektedir. Rabbimiz, "Ey Muhammed: Allah'tan başka hiçbir ilahın olmadığını bil (...)" (Muhammed 19) mealindeki ayeti kerimesinde, akıllara durgunluk verecek biçimde Kendi Resulüne La İlahe İllallah'ı bilme ve anlama konusunda emir sigasıyla hitab etmektedir. İşte hayatın asıl amacını belirleyen bu ibarenin keyfiyetinde, şüphesiz ki kelimelerde kalan anlamsız birtakım sözcüklerden ziyade bilinçli bir inanç ve şuurlu bir eylem kastedilmektedir.

Elbette bunu da despotların topluma empoze ettiği anlamda değil, Allah ve Resulü'nün muradına uygun biçimde idrak ile mümkündür. Bilinçsiz bir iman iddiası aklı selimce red edildiği gibi Kitap ve Sünnete göre de geçerli değildir.

Anlaşılmayan birtakım şeylerin insanda inanç haline gelmesi elbette abestir. Kişi bilmediği şeye iman edemez, etse bile iman ettiği esaslar doğrultusunda yaşayamaz. Çünkü inancın pratiğe yansıması zorunluluğu vardır. Hakikati anlaşılmayan bir düşünce pratiğe nasıl yansıyacaktır? Hasılı; La İlahe İllallah'ın insanda iman şeklinde oluşması için, manasının bilinçli bir şekilde idrak edilerek pratiğe yansıtılması lazımdır. Aksi takdirde boş bir iman iddiasından başka bir şey olmaz...

Nureddin ÖZDEMİR


Ayrıca, Akide Serisi'nden "Tağut Reddedilmeden Allah'a İman Edilmez" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
İslâm Akîdesi

Akîde.org ekibi olarak yazılarımız ile; mezhepçiliğin, kör taassubun, uydurma hadislerin ve tam ters istikâmetteki hadis inkarcılarının gürültüleri arasında gerçek İslâm'ı arayanlara ulaşmayı amaçladık. Dinde tek kaynağımız Kur'ân-ı Kerim, örneğimiz ise Hz. Muhammed'dir...

Daha yeni Daha eski