Kuranı Kerim'i önceleyen ve Hz. Muhammed (as)'ı en güzel örnek edinen tevhidi müslümanların tevhid esaslarını insanlara anlatmaları ve onlara kabul ettirmeleri, samiri soylu belamlar tarafından inanç ve düşünce karanlığına gömülen bu çağda oldukça zordur.
Risalet tarihinde tevhid ve şirk, iman ve küfür, Hak ve batıl herkes tarafından çok açık ve net bir şekilde biliniyordu ve iman ya da inkar edenler ona göre hareket ediyorlardı. O dönemde saflar netleşiyor ve herkes yerini, konumunu biliyordu. İman edenler neye iman ettiklerini, inkar edenler de neyi inkar ettiklerini çok iyi biliyorlardı.
Günümüzde ise samiri soylu belamların çabaları sonucunda Kurani kavramların içi adeta boşaltıldı, anlamları değiştirildi ve bu kavramlar tanınmaz hale getirildi. Bunun sonucu olarak da, kendilerini İslam’a nispet eden ve müslüman olduklarını iddia eden kimseler artık, ne tevhidin ifade ettiği anlamı, ne şirki, ne de iman ve küfrü biliyorlar... Böyle insanlar için bu kavramlar, Kuran’ın inzal olduğu dönemde kalmıştır ve günümüzde onlar için hiçbir şey ifade etmemektedir...
Belamlar Tarafından İçi Boşaltılan Kavramlar
Samiri soylu belamların Kurani kavramların içini boşaltmaları sonucunda, putların önünde ebu Cehil gibi tapınma merasimleri düzenleyen putperestler müslüman, tağuti sistem için gecesini gündüzüne katarak çalışan ve insanları bu küfür dinine davet edenler mücahit, bu küfür sisteminin desteklenmesini isteyen ve İslami kavramları çarpıtan, yüce Allah’ın lanetlediği Samiri soylu belamlar alim, tağuti küfür sistemi için çalışmak ve bu küfür sistemine oy vermek ibadet ve demokratik küfür sistemini savunmak cihad olarak algılanmıştır.
Samiri soylu belamlar toplumda öyle bir algı oluşturdu ve şuursuz cahil insanların belleklerine bu algıyı Kuran’ı kullanarak öyle bir kazıdılar ki, artık Kuran’dan ne anlatılırsa anlatılsın ve Resulden ne örnek verilirse verilsin, bu cahil toplum için hiçbir şey ifade etmez oldu. İnsanlar öyle köreltildi ki, gözlerinin içine sokula sokula yapılan soygunlar ile putlara yapılan tazim ve kutsamalar görülmez, her türlü şirk/küfür sözler işitilmez ve tevhid dinini bozmaya yönelik saldırılar önemsenmez oldu. Oluşturulan bu bozuk algı sonucunda, müşrik, münafık, fasık, mürted ve kafir sıfatlarını taşıyan herkes müslüman olarak tanımlandı. Müşriğin şirkini, münafığın fitnesini ve kafirin küfrünü söyleyen müslümanlar, bozuk bir din algısına sahip olanlar tarafından suçlandı. Bu kimselere, Kuran ayetlerini hatırlatmak ve Resulullah (as)’dan örnek vermek hakaret kabul edildi.
Belamların tahrif ettikleri kavramlar sonucunda her türlü ahlaksızlığı, soygunu ve hırsızlığı yapanlar; sözel ve fiziksel olarak fersah fersah İslam’dan uzak bulunanlar; İslam’ın reddettiği ırkçılığı savunan şövenler; yüce Allah’ın, reddedilmedikçe iman edilmeyeceğini bildirdiği tağuta kulluk yapanlar; yüce Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmedikleri için Kuran’da kafir olarak vasıflandırılanlar; yüce Allah’ın hükmünü reddedip kendileri hüküm koymaya kalkışarak tağut olanlar; şamanizm dininin uzantısı olan tasavvufa mensup olanlar; putları kutsayan müşrikler; yüce Allah’ın iman edilmesini emrettiği Resul Hz. Muhammed (as)’i dışlayıp ona düşman olanlar ve daha niceleri müslüman olarak algılandı.
Şimdi bu kadar bozuk ve bulanık bir ortamda tevhidi esasları insanlara anlatmak, adeta zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız bir çölün ortasında kalan kimsenin yolunu bulmasına benzer. Samiri soylu belamlar, fitne ve fücurları sonucunda çağı öyle kararttılar ki insanlara gösterilen her tevhidi ışık, tıpkı şu ayette yüce Allah’ın mealen bildirdiği üzere, bu cahil insanların gözlerini kör etmekte, kulaklarını sağır yapmakta ve kalplerini daha çok katılaştırmaktadır:
“Onların durumu, tıpkı şuna benzer ki, (aydınlanmak için) bir ateş yakmak istedi, (ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz, Allah onların nurunu giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler. (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, (Hakk'a) dönmezler.” (Bakara 17-18)
Bütün bu olumsuzluklara rağmen müslümanlar olarak görevimiz, Kurani kavramları ve iman ve küfür üzere olan iki milletin var olduğunu açık ve net olarak ortaya koymaktır. İman edenler, Kuran’a tabi olup, onu yüce Allah’ın en güzel örnek olarak alınmasını emrettiği Resulullah (as) gibi ahlak edinip yaşayan ve tevhidi esaslardan taviz vermeyenlerdir. İnkarcılar da, beşeri tağuti sistemleri oy vererek ya da parti gibi şirk ve küfür yuvalarına giderek destekleyen müşrik, münafık, fasık ve kafir sıfatına sahip kimselerdir. Kuran, tağuta iman edip kulluk yapan inkarcılar için mealen şöyle buyuruyor:
“De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allah kime lanet ve gazab etmiş, kimlerden maymunlar, domuzlar ve tağuta itaat edenler yapmışsa, işte onların yeri daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır.” (Maide 60)
Kuranı Kerim'e Tabi Olup Resul'ün Örnekliğini Alanlar
Tağutu savunup ona kulluk edenlere son söz: Yüce Allah’a iman ettiğiniz iddianızda samimi iseniz, açın Rabb’inizin kitabını okuyun ve ne yapmanız gerektiğini oradan öğrenin; en güzel örnek olan Resulullah' (as)a göre hayatınızı düzenleyin. Yahut tağuta kulluk yaptığınız ve onun partilerinden birinde bulunduğunuz sürece kendinizi avutarak müslüman olduğunuzu iddia etmeyin...
İman ile küfrün ortak bir noktası yoktur; ya yüce Allah’a gerçekten iman edip tağutu reddederek Kurani hükümler doğrultusunda yaşamayı seçersiniz ya da küfür ve şirk içinde bocalar durur ve sonra da cehennemi boylarsınız. Bunun dışında üçüncü bir yol yoktur..
Sizleri itham etmiyoruz... Belamların oluşturduğu ve beyinlerinizde kronikleşmiş hale gelen, Kuran’da şirk ve küfür olarak belirtilen bozuk din anlayışınızı terk ederek dosdoğru iman etmenizi tavsiye ediyoruz, ki bu yüce Allah indinde geçerli olan dindir. Bize tabi olun demiyoruz... Eğer gerçekten iman ediyorsanız, Kuran’a tabi olun ve Resullullah (as)’ın en güzel örnekliğini alın. Oyalanmayın ve hem düşünce bazında hem de fiziksel olarak saflarınızı netleştirin.
Hayat kısa, ölüm ansızın gelir ve tevbe etmeye fırsat bulamazsınız. Bu nedenle Rabb’inizin şu mealdeki uyarısına kulak verip O’ndan indirilen en güzel Kitab’a tabi olun:
“(Tarafımdan) de ki: ‘Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin, Allah bütün günâhları bağışlar; çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (Ancak) size azap gelip çatmadan Rabbinize dönün, O'na teslim olun, sonra size yardım edilmez. Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azap gelmezden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun.” (Zümer 53-55)
Nureddin ÖZDEMİR
Ayrıca, Akide Serisi'nden "Müslümanlar Arasındaki Vahdeti Sağlama Aşamaları" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.