Komutan genel bir taarruz için son hazırlıkları tamamlayan birliklerini denetlemektedir.Bu sırada çalışmayan bir topun başında durur ve esas duruşta olan bekleyen çavuşla arasında şu konuşma geçer:
-Bu topun nesi eksik?
-Beş şeyi komutanım!
-Say bakayım.
-Biir, barut eksik komutanım.
-Yeter üstü kalsın!
Tevhidin gereği gibi anlatılmadığı bir yerde diğer doğruları anlatmak bir şey ifade etmez.
İslam'a göre, akıbet açısından içki içen ya da kumar oynayan bir müşrik ile kendini bazı haramlardan koruyan bir müşrik arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisinin de affedilmeyecek cürmü Allah'a şirk koşmalarıdır.
Çünkü hem herhangi bir haramdan kaçınan müşriklerin ve hem de haram işleyen müşriklerin her ikisinin de cehennem ehli olduğu bilinmektedir.. Hiç şüphesiz Allah:, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlardan dilediğini bağışlar. (bkz. Nisa 48, 116)
Haram işleyen ve işlemeyen müşrikler arasında ameli farklılıklar olsa da, itikadi açıdan herhangi bir fark yoktur.
Yaratıcı olarak Allah'a inanıp, namaz ve oruç gibi bazı ibadetleri yapmalarına rağmen Allah'a eş koşan müşriklerin hüsrana uğrayacakları, Allah için yaptıklarını zannettikleri amellerin kabul edilmeyeceği ve boşa çıkacağı Kuranı Kerim'de açıkça beyan edilmektedir.
Tağutu ve tağuti görüşleri inkar ettirmeden, insanları haramlardan sakındırmaya çalışan ve bununla yetinen kimseler, içki içmeyen ve kumar oynamayan müşriklerin sayısını artırmaktan başka bir iş yapmış olmazlar. Bu çerçevede yapılan çalışmaların neticesinde “haramlardan kaçınan ama tağuta kulluk yapan” insanların sayısı artar sadece.
Böyle bir davet metodu, tağuti bir görünüm arzetmektedir. Nitekim tağuti sistemlerin böylesi davetlerden herhangi bir rahatsızlıkları yoktur. Hatta böylesi davetleri destekleyebilmektedirler. Çünkü bu gibi davetlerde insanlara haramdan kaçınmaları anlatılırken, insanları sömüren ve her türlü haramı serbest bırakan tağutlar göz ardı edilmektedir. Oysa asıl davet “La İlahe” ile başlamakta ve tağutu red ve inkar ederek temizlenen kalbe “İlla Allah” gerçeği sunularak haramdan kaçınmaları istenmektedir.
Tevhidi tebliğin gündeme gelmediği toplumlarda ise insanları haramlardan uzaklaştırmak boş bir çabadır. Allah Resulü’nün yaşadığı toplumda zina, hırsızlık, içki, zulüm, her türlü ahlaksızlık, haksızlık, açıklık saçıklık ve kumar had safhada idi. Allah Resulü toplumdaki bu kötülüklere savaş açarak ortadan kaldırmayı, haramlardan kaçınan insan yetiştirmeyi birinci ve asli görev olarak görseydi ve içki içilmemesi, kumar oynanmaması, zina edilmemesi için mücadele etseydi kendine çok sayıda destekçi bulabilirdi. Ve böyle bir mücadelenin içinde olan bir peygambere çok az bir grubun dışında karşı çıkan da olmazdı.
Allah Resulü bunun farkında olmasına rağmen, şirk ve küfür üzere kalan ancak içki içmeyen müşrik, kumar oynamayan müşrik, zina etmeyen müşrik ve tesettürlü müşrik yetiştirmek için uğraşmadı. Ancak bugün insanlara tevhidi şuur ve bilinç verilmeden onların, haramlardan kaçınmaları için davetler yapılmaktadır... Oysa bu yol peygamberi bir yol değildir. Çünkü şirkin hakim olduğu bir toplumda bu tür bir mücadele, haram işlemeyen ancak şirk koşan, namaz kılan ancak küfür üzere yaşayan secdeli kafirlerin, oruc tutup aç kalan insanların sayısını artırmaktan başka bir şeye yaramaz.
-Bu topun nesi eksik?
-Beş şeyi komutanım!
-Say bakayım.
-Biir, barut eksik komutanım.
-Yeter üstü kalsın!
Tevhidin gereği gibi anlatılmadığı bir yerde diğer doğruları anlatmak bir şey ifade etmez.
Müslüman Haramlardan Önce Şirk ve Küfür ile Mücadele Eder
İslam'a göre, akıbet açısından içki içen ya da kumar oynayan bir müşrik ile kendini bazı haramlardan koruyan bir müşrik arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisinin de affedilmeyecek cürmü Allah'a şirk koşmalarıdır.
Çünkü hem herhangi bir haramdan kaçınan müşriklerin ve hem de haram işleyen müşriklerin her ikisinin de cehennem ehli olduğu bilinmektedir.. Hiç şüphesiz Allah:, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlardan dilediğini bağışlar. (bkz. Nisa 48, 116)
“(...) Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Çünkü O, kendisine şirk koşana kuşkusuz cenneti haram kılmıştır, O'nun barınma yeri ateştir. (...)” (Maide 72)
Haram işleyen ve işlemeyen müşrikler arasında ameli farklılıklar olsa da, itikadi açıdan herhangi bir fark yoktur.
Yaratıcı olarak Allah'a inanıp, namaz ve oruç gibi bazı ibadetleri yapmalarına rağmen Allah'a eş koşan müşriklerin hüsrana uğrayacakları, Allah için yaptıklarını zannettikleri amellerin kabul edilmeyeceği ve boşa çıkacağı Kuranı Kerim'de açıkça beyan edilmektedir.
“(...) Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz senin de amellerin boşa çıkacak ve elbette sen kayba uğrayanlardan olacaksın.” (Zümer 65)
“(...) Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün amelleri boşa çıkmış olurdu.” (Enam 88)
Tağutu ve tağuti görüşleri inkar ettirmeden, insanları haramlardan sakındırmaya çalışan ve bununla yetinen kimseler, içki içmeyen ve kumar oynamayan müşriklerin sayısını artırmaktan başka bir iş yapmış olmazlar. Bu çerçevede yapılan çalışmaların neticesinde “haramlardan kaçınan ama tağuta kulluk yapan” insanların sayısı artar sadece.
Böyle bir davet metodu, tağuti bir görünüm arzetmektedir. Nitekim tağuti sistemlerin böylesi davetlerden herhangi bir rahatsızlıkları yoktur. Hatta böylesi davetleri destekleyebilmektedirler. Çünkü bu gibi davetlerde insanlara haramdan kaçınmaları anlatılırken, insanları sömüren ve her türlü haramı serbest bırakan tağutlar göz ardı edilmektedir. Oysa asıl davet “La İlahe” ile başlamakta ve tağutu red ve inkar ederek temizlenen kalbe “İlla Allah” gerçeği sunularak haramdan kaçınmaları istenmektedir.
Tevhidi tebliğin gündeme gelmediği toplumlarda ise insanları haramlardan uzaklaştırmak boş bir çabadır. Allah Resulü’nün yaşadığı toplumda zina, hırsızlık, içki, zulüm, her türlü ahlaksızlık, haksızlık, açıklık saçıklık ve kumar had safhada idi. Allah Resulü toplumdaki bu kötülüklere savaş açarak ortadan kaldırmayı, haramlardan kaçınan insan yetiştirmeyi birinci ve asli görev olarak görseydi ve içki içilmemesi, kumar oynanmaması, zina edilmemesi için mücadele etseydi kendine çok sayıda destekçi bulabilirdi. Ve böyle bir mücadelenin içinde olan bir peygambere çok az bir grubun dışında karşı çıkan da olmazdı.
Allah Resulü bunun farkında olmasına rağmen, şirk ve küfür üzere kalan ancak içki içmeyen müşrik, kumar oynamayan müşrik, zina etmeyen müşrik ve tesettürlü müşrik yetiştirmek için uğraşmadı. Ancak bugün insanlara tevhidi şuur ve bilinç verilmeden onların, haramlardan kaçınmaları için davetler yapılmaktadır... Oysa bu yol peygamberi bir yol değildir. Çünkü şirkin hakim olduğu bir toplumda bu tür bir mücadele, haram işlemeyen ancak şirk koşan, namaz kılan ancak küfür üzere yaşayan secdeli kafirlerin, oruc tutup aç kalan insanların sayısını artırmaktan başka bir şeye yaramaz.
Şirkin Hakim Olduğu Bir Toplumda Haramla Mücadele Etmek
Allah Resulü , önce en büyük kötülük olan şirkle mücadele etmiştir. Çünkü ahlak, ancak ölçüler koyan ve değerler sistemini yerleştiren bir inanç temeline dayanırsa bir anlam ifade eder. Ahlaki temeller, bir inanç sistemi ile ceza/mükafat vaad eden bir anlayışa sahip olmadıkça devam edemez.
Bazı kimseler, piyasada boy gösteren yazarlar, çizerler, Kuran üzerinde çalışma yapanlar, ilahıyatçılar, vaizler ve hatipler için: “Efendim, bunlar her doğruyu söylemiyorlar ancak her söyledikleri de yanlış değil, bunların hiç mi doğruları yok?" demekte ve onları savunmaktadırlar. Akla uygun ve makul gibi gözüken bu mazeret, nakile yani İlahi vahye uygun değildir. Diyeceksiniz ki “Neden?”
Sormak istiyoruz: İslam'a göre ilk ve öncelikli-olmazsa olmaz olan en önemli konu nedir?
Tabi ki kelime-i şehadet. Çünkü İslam'ın olmazsa olmaz olan öncelikli şartı, kelime-i şehadettir.
Bu ilahıyatçılar ve İslam adına konuşanlar, sadece kelime-i şehadeti anlatıp, diğer konuları hiç anlatmasalar, bu durum yine de makul karşılanabilir. Ancak kelime-i şehadetin göz ardı edildiği bir tebliğde diğer konular hakkında bütün teferruatıyla ciltler dolusu açıklamalar yapılsa, uzun uzun anlatılsa, saatlerce konuşulsa dahi bu anlatım İslam'ın kabul edebileceği meşru bir tebliğ değildir.
İslam'ı bilmeyen insanlara kelime-i şehadetin günümüzdeki karşılığını, tağutların tuğyanını, kafirlerin küfrünü, demokrasinin şirkini, emperyalizmin gerçek çehresini, zalimlerin zulmünü anlatamayıp diğer konularda uzun uzun yazıp konuşanların durumu, kelime-i şahadet inancını terkedip namaz kılan, oruç tutan, hacca giden kimselerin durumu gibidir!. Bir diğer deyişle abdestsiz olduğu halde erkanına uyarak namaz kılanların durumu gibidir. Çünkü bütün amellerin kabul şartı tevhid, tevhidin kabul şartı da tağutları reddedip Allah'a kulluk yapmaktır.
Çünkü herhangi bir insanın İslam dinine girmesi için kelime-i şehadet esas alınmıştır ve Allah'ın dışındaki tüm otoritelerin, Allah'ın hükmüne dayanmayan tüm sistemlerin ve tağutların inkarı temel alınmıştır. Bir insanın müslüman olması için “La ilahe İlla Allah Muhammedun Resulullah” buyruğunu anlamıyla beraber tasdik ve ikrar etmesi ve "la ilahe" buyruğu ile reddedilmesi gereken kişi, kurum ve kuruluşları reddetmesi gerekmektedir. Bu red gerçekleşmediği müddetçe diğerlerinin hiçbir kıymeti yoktur.
Dolayısıyla insanlar anlattıkları doğrulardan değil, anlatması gerekirken anlatmadıkları, gizledikleri doğrulardan hesaba çekileceklerdir.
Bir çift sözümüz de "ev ev gezip İslam'ı anlatmak gerekir" diyenlere:
Başta şunu belirtelim ki, İslami davet bir misyonerlik gibi anlatıp geçme faaliyeti değildir.
Öncelikle İslam'a davet edenleri davet edilenler öz çocuklarını tanıdıkları gibi tanımalıdır. Bütün peygamberler toplumları tarafından tanınan ve yaşantısına şahit olunan kişilerdi. İşte davetçiyi de insanlar tanımalı ve yaşantısına şahit olmalıdırlar.
Bunun da en kolay yolu, herkes en yakınlarından başlayarak İslam'ı gündem yapmalıdır. Herkes tanıdıklarına İslam'ı anlatırsa sorun kalmaz. Yoksa tanımadığın bilmediğin bir kimsenin kapısını çalıp damdan düşer gibi İslam'ı anlatmak nebevi metoda aykırıdır.
İşlenen haramlardan sorumlu olmak için harama engel olacak gücü varken engel olmamak ve buğzetmemek gerekir. Bu imkanı olmayanlar, işlenen haramlardan sorumlu olmazlar.
Nureddin ÖZDEMİR
Ayrıca, "Peygamberleri Yarıştırarak Yahudi ve Hristiyanlara Benzemeyin" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.