Sünneti Doğru Anlamak ve Peygamberin Örnekliği

sunneti-dogru-anlamak-ve-peygamberin-ornekligi-akide-org


Peygamberin örnekliği, onun peygamberlik misyonuyla ilgili olan eylem, tavır ve sözleridir.

Allah Resulü Mekke’de on üç yıl boyunca ortaya koyduğu hakka davet görevi sırasında kılık kıyafetinde, sakal ve saçında hiçbir değişiklik yapmamıştır. O da diğer insanlar gibi giyiniyor, o da diğer insanlar gibi çarşı pazarda dolaşıp alışveriş yapıyordu. Mekke’nin dışından gelen birisi, peygamber ile diğerlerini dış görünüşüyle ayırt edemiyordu. Yani davete başlamadan önce kılık kıyafeti ne idiyse daveti ortaya koyduktan sonra da kılık kıyafeti ve dış görünüşü aynı idi; ancak Medine’ye gelip de İslam Devleti’ni kurduktan sonra, bir soru üzerine sakalın ne kadar olması gerektiğini söylemiştir.

Örneğimiz ve Önderimiz Hz. Muhammed


Örneğimiz ve önderimiz Muhammed (a.s) yöresel konumu gereği yaşadığı coğrafyanın bir ferdi gibi hareket ediyordu… Mekke ve Medine’de insan fıtratına ve savunduğu dine aykırı olmayan örf ve adetlere uyuyor, İslam'a ters olan geleneği ise değiştiriyordu…

Peygamber, içinde yaşadığı geleneğin belli bir bölümünde köklü bir değişime giderken, bazı örf, adet ve gelenekler için ise kısmi değişikliklere yönelerek peygamber misyonuna özgü kimlik oluşturma yoluna gitmiştir…

İçinde yaşadığı halkın geleneğinde -müslüman, müşrik, yahudi, hrıstiyan- herkes için sakal bırakmak adet olduğu için sakal bırakmış, müslümanlara has bir kimlik bilinci oluşması ve müslümanların diğer inançta olan toplum fertlerinden ayrılması için de sakalı uzatıp bıyığı kısaltmayı tavsiye etmiştir. Yani olmayan bir şeyi emretmemiş, olan bir şeye düzenleme getirmiştir…

Peygamber Medine’de saçlarını ikiye ayırmış ve bunu teşvik etmiştir. Oysa Mekke’de bunun tam aksini yaparak saçlarını yanlara salmıştır. Burada saçları ne yanlara salmak ne de ortadan ikiye ayırmak sünnettir. Peki Allah resulünün neden iki ayrı uygulaması vardır? Bu iki farklı durumun sebebi, peygamberin Mekke’deki saç modeli müşriklerin saç modelinden, Medine’deki saç modeli ise orada egemen olan kültürün temsilcileri olan yahudilerin saç modelinden farklıydı. Yine yahudi çocukları alabros traş oldukları için müslüman çocuklarını bundan sakındırmıştır. Peygamberimiz dinin bir gereği olarak değil, o günkü toplumda yaşayan yahudi ve hristiyanlardan müslümanların ayrılması için yahudilerin tersine bıyığı kısaltıp sakalı uzatmayı tavsiye etmiştir.


Peygamberin, Müslümanlara Özgü Kültür Oluşturma İsteği


Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç şudur:

Peygamber, müslümanların gayri müslimlerle birlikte yaşadıkları bir toplumda, gayri müslimlerden ayrı bir kimlik bilinci oluşturmak istemekteydi ve kendi değerlerine güveni olan her toplumda olduğu gibi yeni oluşturduğu müslüman toplumun üyelerinin birbirini tanıyacağı bir kültür geliştirmek amacındaydı.

Müşrikler kibir ve gurura kapılmalarının gereği elbiseyi uzun tuttukları için ve Peygamber de mütavezi ve kibirden uzak bir hayat yaşadığı için elbiselerini uzun tutmamış, kısaltmıştır. Onlar gibi beyaz ve yün giyinmiş, sarık sarmış, yüzük takmış, çarık ve cübbe giymiştir. İçinde yaşadığı Medine yahudilerinin sarı renk giyinmelerinden dolayı onlara benzememek için sarı giyinmemiş ve Hz. Ali’nin de sarı renk elbise giyinmesini kabul etmemiştir. Yine kendi geleneğinin bir insanı olarak yemekleri çoğu zaman eli ile ve yer sofrasında yemiştir. Müşriklerin saçlarını uzattığı yerde kısaltmış, kısalttıkları yerde ise saçlarını uzatmıştır… Burada amaç müşriklere benzememektir.

Peygamber geleneğe kimlik ifade eden, benzerlerinden ayrı kılan bazı eklemelerde bulunmuştur. Yemeğe besmele ile başlamak, hamd ile bitirmek, sağ elle yemek, elbiseyi, bıyığı kısaltmak gibi… Peygamberin Arap örfüne uymuş olması bir eksiklik değil aksine bir artıdır.

Yaşadığı muhitte tedavülde olan, halk arasında paylaşılan ve uygulanan tıp bilgilerini de yöresel olarak nitelendirmeliyiz. Tıbbı nebevi denilen şey aslında farklı kabile ve yörelerden gelen bilgilerin ortak adıdır. İlahi kaynaklı değildir.

Dolayısı ile Peygamberin sarığı, yüzüğü, cübbesi, çarığı, beyaz giyinmesi, ateş ve asa taşıması, yerde ve eli ile yemesi, elbisesini kısaltması, entari giyinmesi ve tıbbi önerilerde bulunması içinde yaşadığı toplumun bir ferdi gibi hareket ettiğini ve bu hareketlerin bağlayıcı olmadığını göstermektedir. Onun beşeri yönünü sünnete dahil etmek bir Eskimo’dan, bir Sibiryalı’dan Onun gibi giyinmesini istemekle eş değerdir.

Peygamberin sakalla ilgili tavsiyesi zaten Araplarda var olan sakal uygulamasının farklı bir kimlik boyutuna taşınmasıdır; kafirlere benzememek ve özenmemek sünnettir…


Sünnet Kavramı ve İfade Ettikleri


Bugün kimi insanlar tarafından Resulullah’ın yirmi üç yıl boyunca bütün varını yoğunu ortaya koyarak davası için neler yaptığı, hangi şeyleri gündemine aldığı, nasıl bir yol izlediği, hangi zeminde mücadele ettiği, birinci ve öncelikli hedefinin ne olduğu, davette hangi ölçülere uyduğu, müşriklerin elebaşlarına karşı nasıl bir duruş ve tavır sergilediği, Darun Nedve ile olan ilişkileri, davetteki tavizsizliği ve sabrı, kendisine zulmedenlere olan davranışı, kötülüğü iyilikle savması, davasındaki kararlılığı, kafirlerle uzlaşmaz tavrı, putlara olan nefreti ve şirke, küfre, tuğyana karşı başlattığı mücadele bir kenara bırakılmış; sırtındaki hırka, başındaki sarık, elindeki misvak, cebindeki güzel koku, yakasız gömlek giymek ve asa taşımak sünnet olarak alınmıştır. Üstelik bunlar sanki dinin emriymiş gibi görülmüş ve hatta bunları yapmayanlar, peygambere uymamakla itham edilir olmuşlardır.

Peygamberin cübbe ve sarık ile ilgili sahih tek hadisi yoktur, hepsi uydurma rivayetlerdir. Peygamberimizin kültür ve gelenek adına yaptıklarını uyulması gereken sünnet sayan kimi müslümanlar(!) sünnet diye sarık-cübbe giyiyorlar ve bunu sünnetten sayıyorlar. Güzel koku, ateş, asa taşımayı sünnet zannediyorlar... Ancak unutulmamalı ki sünnet, Peygamberi taklit etmek değil anlamaya çalışmak ve peygamberin bir iş yaparken taşıdığı maksadı kavrayarak o maksadı gerçekleştirmektir…


Peygamberi Taklit Etmek mi, Takip Etmek mi?


Maalesef müslümanım diyenlerden çoğu sünneti birkaç şekle, kalıba, harekete indirgemişlerdir. Misvak sünnetini önceledikleri ve dile getirdikleri kadar, cahiliye düzeni ile mücadele etme sünnetini dile getirmemekteler. Çünkü bizlere anlatılan dinde fakiri korumanın, yetimi kollamanın, mazluma sahip çıkmanın, zalime karşı durmanın, şirki devirmenin, hurafeleri yerle bir etmenin ve batılla mücadele etmenin sünnet olduğundan bahsetmedikler. Sünnet, şekil ve şemailde değil şahsiyettedir, kimliktedir, hayata bakış açısındadır…

  • Sünnet; peygamberî çizgiyi adımlamaktır, vahyi yudumlamaktır, vahyi hayatın en merkezine koymaktır ve vahyin elçiliğini yapmaktır.
  • Sünnet; ana babaya sahip çıkma, dosta vefa, eşe iyi muamele, evlada terbiye, kul hukukuna riayet, müminlere merhamet, küfre karşı direnç, tedbir ve cesarettir.
  • Sünnet; ilahi davayı yüklenmek, Peygamberin davetini, davasını sürdürmek ve şehadet için yürümektir…
  • Sünnet; peygamberî konuma uymaktır, onu örnek almaktır. Hayata "bakmamızı istediği" pencereden bakmaktır…
  • Sünnet; zulme, şirke, iffetsizliğe, ahlaksızlığa, cehalete ve her türlü melanete seyirci kalmamaktır…

Peygamberî konumu gereği Hz. Peygambere ittiba ve itaat etmek zorundayız… Onun namaz kıldığı gibi namaz kılar, hac ettiği gibi hac eder, emir buyurduğu konulara önem verir ve haramlardan sakınırız. Onu, örnek alınması gereken peygamberlik misyonu ile ilgili konularda örnek almak, imanın bir gereğidir… Zira sahabeler de vahiy söz konusu olduğunda ona uyarlar, şahsi görüşlerini dile getirdiğinde de yanlış ise itiraz ederlerdi.

Peygambere uymamız gereken konuları, uymak zorunda olmadığımız konulardan ayırt etmeliyiz. Yoksa yanlış din algısına sahip olur ve insanları yanlış yöne kanalize ederiz…

Sünneti yukarıda anlattığımız şekilde anlayanlar, nasıl bir resule uymaları gerektiğini öğrenmiş olacaklardır. Sünnet konusunda mukallitler ile bizler arasında tanım farkı vardır. Onlar peygamberin yaptığı her şeye sünnet derlerken, biz Peygamberin din adına devamlı yaptığı ve yapılmasını istediği şeylere sünnet deriz…

Sünneti etek altı traşı, misvak kullanmak, tırnak kesmek, gözlere sürme çekmek vs. gibi kişisel bakım içerikli ve ata binmek, yüzmek, mızrak/ok atmak vs. gibi sosyal faaliyet içerikli olmaktan çıkarmalı (çünkü bunları bütün insanlar yapar ama hiç kimse dini bir gereklilik olarak yapmaz) ve ümmetin sorunları ile ilgilenmek, dine yığılan hurafeleri izale etmek, batıla karşı savaş vermek, kimlik oluşturmak ve mazluma ses olmak gibi değerlere sünnet demeliyiz… Yoksa, sünneti yemek kabını silip süpürmek şeklinde anlayanların sofrasına yemek taşımaya devam ederiz.

Sünnet hareket değil ilkedir, ilkeler baki, hareketler değişkendir… Peygamberin savaş için at beslemesi, ata binmesi sünnet değildir. Sünnet, düşmana karşı hazırlıklı olması ve tedbirini almasıdır. Peygamberin entari, cübbe giymesi değil avret yerlerini örtmesi sünnettir…

Unutmayın! Sünnet Peygamberi taklit etmek değil takip etmektir. Anlamadan anmak değil anlayarak yoluna baş koymaktır… Peygamberin sünneti Kuran'ı yaşamak ve Kuran'ın ahlakını kuşanmaktır.

Nureddin ÖZDEMİR


Ayrıca, "Hadisler Konusunda İfrat ve Tefrit" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
İslâm Akîdesi

Akîde.org ekibi olarak yazılarımız ile; mezhepçiliğin, kör taassubun, uydurma hadislerin ve tam ters istikâmetteki hadis inkarcılarının gürültüleri arasında gerçek İslâm'ı arayanlara ulaşmayı amaçladık. Dinde tek kaynağımız Kur'ân-ı Kerim, örneğimiz ise Hz. Muhammed'dir...

Daha yeni Daha eski