Zulüm Üreten Sistemler Dört Ayaklı Bir Masaya Benzer
Mevcut Otorite - Tağutlar
Bütün peygamberler gönderildikleri toplumlarda hüküm süren, hakimiyeti ve yönetimi elinde bulunduran otoritelere karşı mücadele etmişlerdir. O otoritelerin gayri meşru uygulamalarını kabul etmememişler, itaat etmemişlerdir. İtaat etmedikleri gibi bu otoritelere karşı da amansız bir mücadeleye girmişlerdir. Peygamberler Allah’ın hükmüne dayanmayan yönetimleri karşılarına aldıklari için var olan yönetimler de peygamberleri karşılarına almışlardır.
Peygamberler ilk önce var olan otoriteleri karşılarına almışlardır. Peygamberlerin en amansız ve yılmaz düşmanları hep otorite sahipleri olmuştur. Peygamberlerin değişmez mücadele gündemi ise Tevhid idi.
Tarihte kurulu düzenle uyum içinde olan, onlarla iyi geçinen hiçbir peygamber yoktur. Zulmün ve zalimlerin karşısında sessiz kalan hiçbir peygamber yoktur. Aksine bütün peygamberler tağuti düzenlerin ortadan kalkması ve insanların tağuta değil Allah’a kul olmaları için mücadele etmişlerdir. Peygamberlerin mücadelesinin odak noktasını hakimiyet konusu oluşturmuştur.
Bütün peygamberlerin ortak çağrısı ”Ey kavmim Allah’a kulluk edin, tağutlara kulluktan kaçının...” (bkz. Nahl-36) olmuştur.
Bütün peygamberler “hükmün yalnız Allah'a ait olduğu” konusunu sürekli gündemde tutmuşlardır..
Tağutlar zalimdir ve peygamberler zalimlere karşıdırlar. Tağutlar kafirdir ve peygamberler küfre karşı savaş açmışlardır. Tağutlar Allah’ın hakimiyetine meydan okudukları için peygamberler de tağutlara meydan okumuşlardır. Tağutlar insanların kendilerine itaat etmelerini isterlerken peygamberler insanların Allah’a itaat etmelerini istemişlerdir.Tağutlar hükmün, hakimiyetin kendilerine ait olduğunu söylerlerken, peygamberler hükmün, hakimiyetin Allah’a ait olduğunu söylemişlerdir. Tağutlar kendilerinin ayrcalıklı olduklarını söylerlerken, peygamberler de insanların eşit olduğunu söylemişlerdir. Şimdi bunca zıtlıklar ortada iken nasıl olur da bu iki zıt kutup uyum içinde olabilir? İnsan peygamberlerin yolunda olduğunu iddia etmesine rağmen tağutlarla uyum içinde ise onun peygamberin yolunda olduğu yalandır.
Servet Sahipleri - Karunlar
Peygamberler; zulüm ve sömürü yoluyla haksız servet sahibi olan, insanların emeğini ve alın terini sömüren kesime karşı mücadele etmişlerdir.
Bugünkü tabirle peygamberler kapitalistlere karşı olmuşlardır. Faiz, rüşvet, dolandırıcılık ve çalışmadan para kazanmayı meslek haline getirenler, peygamberlerin gelmesiyle paniğe kapılmışlar, peygamberlerin karşısına dikilmişlerdir. Çünkü eğer peygamberin çağrısı toplumda kabul görürse haksız ve kolay yoldan servet sahibi olamayacaklar, kazandıklarında fakirin hakkı olan kısmı fakirlere verecekler, insanların emeğini sömüremeyecekler, faizle ve benzeri işlerle uğraşamayacaklardır. Eğer peygamberlerin çağrısı yankı bulursa itibar ve üstünlük servete göre olmayacaktır. Peygamberler fakirin daha da fakirleştiği, zenginin daha da zengin olduğu sistemlere karşı çıkmışlardır. Karun'lar, şirkin ikinci ayağıdır ve Firavun ile Haman’ın en büyük destekçisidir.
Firavunları Güçleriyle Koruyan Ordular - Hamanlar
Haman, Firavun'un yardımcısı sıfatıyla onun Musa ile giriştiği mücadeledeki başrol oyuncusudur. Haman, Musa'nın ilahına ulaşmak için Firavun'un isteği olan kuleyi yapmakla görevlendirilmiş, o da buna itiraz etmeyerek emrine boyun eğmiş bir şahsiyettir. (bkz. Kasas 38) Haman'ın diğer bir özelliği de emrindeki askerleridir. Yani Haman, emrindeki askerleri dolayısıyla güç ve iktidar sahibidir. Firavun'un Musa ile mücadelesinde ona destek vermesinin bir sebebi de sahip olduğu bu güç ve iktidarın elinden gitmesi korkusudur. Aynı şey Hz. Muhammed'in mücadelesinde de Mekke'nin önde gelenleri tarafından, güç ve iktidarlarını kaybetmeleri korkusuyla yapılmıştır.
Din Adamları - Belamlar
Peygamberler gönderildikleri toplumlardaki yaşanan dine, din anlayışına, hiçbir temele dayanmayan bidat ve hurafelere karşı mücadele etmişlerdir. Tarihte dinsiz bir toplum var olmamıştır. Ancak yaşadıkları din anlayışları ile peygamberlerin getirdikleri din, birbirlerinden farklı idi. Peygamberler, içine şirk, hurafe ve batıl karışmış dine karşı saf, halis olan dini insanlara getirmişlerdir.
Yaşanan dinle yaşanması gereken dinin farkını ortaya koymuşlardır. Peygamberler mevcut dinleri ıslah etmek, o dinlere bazı güzel şeyler ilave etmek için mücadele etmemişlerdir. Halkın dinindeki bazı güzel şeyleri dikkate alarak karşı çıkmamazlık da etmemişlerdir. İşte bu durum din adamlarının hoşuna gitmemiştir. Batıl din adamları yürürlükteki dini ayakta tutmak için, peygamberler de bu dini ortadan kaldırmak için mücadele etmişlerdir. İşte Mekke’nin ileri gelenleri Hz Muhammed’in kendi dinlerini değiştirdiğini iddia ederek ona karşı koymuşlardır. Mücadele dinle dinsizliğin mücadelesi değil, dinle dinin mücadelesidir. Hak dinle batıl dinlerin mücadelesidir. Günümüzde de yaşanan mücadele ateistlere ve dinsizliğe karşı değil, Allah’a iman eden müşriklere karşıdır. Batıl bir din olan demokrasi dinine mensup olanlarla Allah’ın dinine mensup olanlar arasındadır...
Nureddin ÖZDEMİR
Ayrıca, "Allah Kainatı Peygamberimizin Yüzü Suyu Hürmetine mi Yarattı?" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.