Belli alimlerin kitapları arasında boğulan ve içinde bulunduğumuz çağa uzak olan kimseler, yaşadığımız çağa ve her çağa hitap eden Kuranı Kerim'i ve İslam’ı sadece geçmiş alimlerin kitapları çerçevesinde anlamaya ve anlatmaya çalışmaktadırlar.
İslam adına konuşan birçok kimse “İçtihad etmiş oluruz” korkusuyla, bulunduğumuz çağa kesin ve açık olarak hitap eden muhkem ayetleri bile zikretmekten çekinmektedirler.
Yük taşıyan kamyonlar gibi nakilciliği esas alan bu kimseler, Rabbimizin koruması altında bulunan muhkem ayetleri nakletmek yerine, geçmişte yaşamış alimlere nisbet edilen ve tahrif edilip edilmediğini bilmediğimiz bazı görüşleri nakletmeyi daha güvenilir kabul etmektedirler.
İşittik ve İtaat Ettik Yaklaşımı
Kayıtsız şartsız “İşittik ve itaat ettik” yaklaşımı müslümanların sadece ve sadece Allah'a ve resulüne karşı göstermeleri gereken bir yaklaşımdır. Allah ve resulünün haricindeki kimselere kayıtsız ve şartsız itaat etmek, onları ilah ve rab edinmektir.
Hazır bilgiyle yetinen, geçmişte yazılmış ve alimlerin kendilerine ait olup olmadığı bile kesin olmayan kitaplara ve alimlerin kendilerine mutlak bağımlı olan kimseler: “Bizler avamız, Kuran'ı anlayamayız. Kuran'ı ancak alimler ve belli kişiler anlar, en iyisi o alimlerin kitaplarında ne yazılmışsa onları kabul etmemiz gerekir. Alimler bizim için düşünmüşler, taşınmışlar ve bize lazım olan her şeyi söylemişler, bizlere bir şey bırakmamışlar... Bze düşen onların doğru dediğine doğru, yanlış dediğine yanlış deyip teslim olmaktır” demektedirler.
Günümüzde Kuran'ın yerine ve önüne, beşeri kitaplar ve beşeri görüşler geçirilmiş, eksiksiz ve detaylı olan Kuran devreden çıkarılmış, bundan dolayı da ihtilaflar ve tefrikalar artmıştır. Beşeri kitaplara mutlak bağımlı olan kimseler de, isteyerek veya istemeyerek çeşitli çıkmazlara girmektedirler. Bu kimselerde evrensel ve rahmani olan yüce İslam dinini belli alimlerin görüşlerine hapsetme eğilimi bulunmaktadır. Bu yaklaşımın insanları, din adamlarını rab edinen yahudi ve hristiyanların durumuna düşürdüğü aşikardır.
Evrensel olan ve mutlak doğru olan sadece Kuranı Kerim'dir. Bulunduğumuz çağa hitap eden Kuranı Kerim ayetlerini okuduktan sonra, okudukları evrensel mesajı tefekkür etmeden alimlere yönelen bu kimseler Kuranı Kerim'i değil, Kuranı Kerim'den geçmiş alimlerin anladıklarını anlamaya çalışmaktadırlar. İşte bu da "Rabbinin adı ile oku" (Alak 1) mealindeki emri ilahiyi ihlal etmek demektir ve kişinin zamanla din adamlarını rab edinen hristiyanların durumuna düşmesiyle neticelenmektedir.
“Kur’an diri olanları (yaşayanları,hayatta olanları) uyarıp korkutman ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için indirilmiştir.” (Yasin 70)
“Şimdi sen ölülelere duyuramazsın (...)” (Rum 52)
“(...) Sen kabirdekilere işittiremezsin” (Fatır 22)
Kuranı Kerim'i okumak, onun mesajını anlamak, ayetler arasında hiçbir ayırım yapmadan hepsini kabul edip bildirilen hükümler doğrultusunda hareket etmek ve emrettiklerini yapıp yasaklarından kaçınmak, insanları yüce Allah’ı birlemeye ve Tevhidi esaslar doğrultusunda yaşamaya davet etmektir. İşte bu, Kuran’ı okumaktır! Bunun dışındaki her okunuş, Kuran okumak değil, onu süfli emellere alet etmektir.
Kuranı Kerim Ölüler için Hediye Kitabı Değildir
Kuran baştan sona hep yaşayanları muhatap alır. Kuran ölüler için değil diriler için indirilmiştir. Çünkü Kuran müslümanın el kitabı, rehberi ve yol kılavuzudur. Peygamber ve ashap ölülere Kuran okumamıştır. Ölüye Kuran okumak ne sevaptır ne de doğru bir eylemdir. Ölüye Kuran okumak trafik kazasında ölen birine trafik kurallarını okumaya, hastalıktan ölen birine reçeteyi okumaya benzer.
Kuranı Kerim Bir Muska Kitabı Değildir
Kuran, ölünün arkasından okunan bir ölü kitabı ya da hastalıktan korunmak için boyuna asılan bir muska kitabı değildir. Kuran sadece okumakla sevap kazanılan bir sevap deposu da değildir. Kuran insanlara dünlerini, bugünlerini ve yarınlarını bildirmek, insanları cehennemle uyarıp korkutmak ve hak ve batılı ortaya koymak için indirilmiştir. Onun kaide ve kurallarına göre yaşamak, devleti ona göre yönetmek, ekonomiyi, siyaseti, hukuku, ibadeti ona göre düzenlemek, insanları küfürden kurtarıp İslam'a davet etmek ve insanlara doğruyu ve güzeli göstermek için indirilmiştir. Dolayısıyla Kuran ölülere değil dirilere hitap eder. Çünkü Kuran mezara ve ölülere değil, dirilere gönderilmiştir. Ölen kişiden sorumluluk kalkmıştır. Sorumlu tutulmayan birine de “namaz kıl, oruç tut, zekat ver, haramdan kaçın” demek anlamsızdır.
Allah Resulü, Kuranı Kerim ile Davaları Karara Bağlıyordu
Allah resulu önüne gelen davaları Kuran'a göre karara bağlıyor ve ticareti Kuran'a göre yapıyordu. Devleti Kuran'a göre yönetiyordu. Dost ve düşmanı Kuran'a göre tesbit ediyor ve ibadetini Kuran'a göre yapıyordu. İnsanları Kuran'a göre terbiye ediyordu... Kısaca hayatın her alanında O’na tabi idi... Allah’ın kitabını yaşayanlardan daha çok ölmüşler için okuyan ve okurken de gayet rahat olan gafiller, satılmışlar, din tüccarları, resmi ve gayri resmi belamlar, tağutlara midesinden bağlı olanlar, Allah’ın “gizlenmeyip açıklanmasını” emrettiğini üç-beş kemik için ve tağutları ürkütmemek için açıklamayanlar ile Kuran'ı sadece insanları uyutmak için ninni gibi okuyanlar, bu halleriyle tahrifatın müsebbibidirler...
Hayatın Her Alanında Kuranı Kerim'e Tabi Olmak
Akif bugün insanların içine düştüğü yanlışı şöyle ifade etmiştir:
"Ya açar bakarız Nazmı Celil’in yaprağına
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kuran bunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için"
Allah Kuranı Kerim'i, yaşayan insanlara onu anlamaları, okumaları ve ona göre yaşamaları için göndermiştir. Kuranı Kerim hayata hükmetmek için gönderilmiştir. Kuran'ı ölülere ya da sadece sevap kazanmak niyetiyle okumak Allah’ın emri değildir. Anlaşılmadan okunan bir kitabın okuyana ne bir faydası ne de bir sevabı vardır... Bunu ashabın hayatında çok açık bir şekilde görmekteyiz. Ashap peygamberimize gelir, inen ayetleri dinler, evlerine gidip dinledikleri ayetleri yaşar ve daha sonra tekrar gelip yeni inen ayetleri öğrenirlerdi. Peygamberimiz zamanında günümüzde olduğu gibi çok hafız yoktu. Onlar Kuran'ı yaşayarak hıfz ediyorlardı. Günümüzde ise durum tam tersidir. Hafızlar oldukça fazladır, ancak buna karşın Kuran'ı yaşayan oldukça azdır. Çünkü günümüz insanı Akif’in de dediği gibi ”Hiçbirisi kaydında değil Kuran'ın manasının” dediği durumdadır... Anlaşılmayan, üzerinde düşünülmeyen, öğüt alınmayan bir kitabın ne okuyana ne de dinleyene bir faydası vardır.
Allah (c.c) bütün insanlığa gönderdiği Kuran'ın ayetlerinde hiçbir konuda eksik bırakmamıştır. Buna rağmen maalesef kendilerine Müslüman diyen büyük çoğunluğun Kuran anlayışı gittikçe kötüye gitmektedir...
Ölülere Yasin Okumanın Dayanağı
Günümüzde “Ben müslümanım” diyen büyük çoğunluğun hata yaptığı ve Kuran'a muhalif hareket ettiği konulardan biri de ölülere Kuran -ve özellikle Yasin suresi- okumaktır, ki bunun Kurani hiçbir temeli bulunmamaktadır.
Kuranı Kerim’ in hiçbir yerinde “Ölülere Yasin okuyun, hatim indirin ve sevabını ölenlerin ruhlarına hediye edin” diye bir delil yoktur. Hz. Muhammed'in uyguladığı her bir şeyi Allah’ın ayetlerinde bulmak mümkündür. Rasulullah hayatta iken bu konu ile alakalı durumlarda, bizlere her namazın arkasından şöyle dua etmemizi öğretmiştir:
Ebu Useyd Malik ibn Rebia es-Saidi (R.anh) şöyle dedi: Bir gün biz Rasulullah (s.a.s)’ in huzurunda otururken Selemoğulları kabilesinden bir adam çıkageldi ve:
Ya Rasulullah! Anamla babam öldükten sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu.
Hz Rasuli Ekrem şöyle cevap verdi:
“Evet, onlara dua eder günahlarının bağışlanmasını dilersin, vasiyetlerini yerine getirirsin, akrabasını koruyup gözetirsin, dostlarına da ikramda bulunursun”. (Ebu Davud ve İbn Mace)
Arkasından dua okunacak kişi, hayatını Kuran'a göre yaşayan anne-babadır.
Kuran’ da Allah (c.c) mealen şu duaları okumamızı tavsiye ediyor:
“Onlardan sonra gelenler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde mü’minlere karsı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin derler.” (Haşr 10)
“Rabbimiz! Hesab gününde beni, anamı, babamı ve bütün mü’minleri bağışla.” (İbrahim 41)
Şimdi gelelim ölülerin arkasından okunan Yasin suresine... Yasin 70. ayetinde Allah (c.c) konu ile alakalı olarak bizlere mealen şöyle buyurmuş:
“Diri olanları uyarsın ve inkar edenlere cezayı hak etsinler diye.” (Yasin 70)
Gördüğünüz gibi Allah (c.c) son Kitap olan Kuranı Kerim’ i hayatta olan insanları uyarmak için göndermiştir. Özde değil sözde müslümanım (!) diyen birçokları tarafından yıllardır uygulanagelen bidatlerden bazıları ise şunlardır:
- Ölünün arkasından hatimler okumak
- Yasaklandığı halde mezarlarda sure okumak
- Ölüye ait olmayan mal ve parayla yapılan sadakalar
- Kuran’ dan sure okuyup ölülerin ruhlarına hediye etmek
Kişi okuduğu Kuran'a uygun yaşarsa sevabı ölüye değil, yine kendisine yazılır. Kişi ölmeden önce okursa ve okuduğu Kuran'a uygun yaşarsa, bu sevabını yanında götürür ve mükafatını da görür. Fakat bunu ölünün arkasından veya başka şeyler için okuyorsa dinde olmayan bir şeyi yapmış olur, ki bu da bidattır..
Allah’ın bize hükümlerine uymamız için gönderdiği sure veya ayetleri okuyup ölmüşlerin ruhlarına göndermek ne Allah’ın emridir, ne de peygamberin emridir. Buna rağmen Allah’ın diriler için indirdiği bir kitabı ölünün arkasından okumak Allah’a büyük bir iftiradır.
Allah’ın ayetlerini anlayarak okumak ve okuduğunu hayatına aktarmak her müslümana farz kılınmıştır. Allah (c.c) ayetlerini sadece hayatta olanlar için inzal buyurmuştur. Ölülere ise ha okumuşsunuz ha okumamışsınız... Onlar sadece yeryüzünde yaptıklarını yanlarında götürürler.
Ayetleri veya sureleri okuyup ruhlara göndermek gerçekten çok cahilce bir davranıştır.
Nureddin ÖZDEMİR
Ayrıca, "Din Günü Ne Zaman ve Ne Demektir?" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.