Kuranı Kerim, Hadisler Gibi Rivayet Yoluyla mı Geldi?

kurani-kerim-hadisler-gibi-rivayet-yoluyla-mi-geldi-akide-org


Başta şunu belirtelim ki bizler, hadisler konusunda ifrattan ve tefritten kaçınıyor ve vasat olan yolu tercih ediyoruz. Hadisleri toptan reddetmediğimiz gibi, "peygamber buyurdu ki" diye başlayan her sözü peygamber söylemiştir diye toptan kabul de etmiyoruz.

Ölçümüz Kuranı Kerim'dir...

Herhangi bir hadis kitabında geçen bütün hadisleri Kuran süzgecinden geçirmeden, hiçbir ayrım yapmadan, Resulullah adına söylenmiş iftira içeren sözleri de dahil "hadis" diye savunan ve bu sözler ile Allah'ın vahyini bir tutan rivayetperestlerin rivayetleri Kuran seviyesine çıkarmak için kullandıkları söylemlerden birisi de "Kuran'ın bize rivayet yoluyla geldiği" şeklindedir. Yani bize hadisler ne yolla gelmişse Kuran da o yolla gelmiştir ve dolayısıyla ikisi de güvenilirlik bakımından eşittir... Yani Kuran'ın korunduğu gibi hadisler de korunmuştur. Bu sözler apaçık bir yanlıştır...

Allah azze ve celle'den Cebrail vasıtası ile Muhammed (as)'a inen kitap, indiği şekli ile yazıya geçmiştir. Bugün elimizde olan Kuranı Kerim, o gün indiği şekli ile bize kadar gelmiştir ve kıyamete kadar da böyle gidecektir. Halbuki bugün elimizdeki rivayet kitaplarında Resulullah (sav)'e ait olduğu iddia edilen sözler sahabelerce vahiy olarak görülmemiştir ve bu sözlerin çok küçük bir kısmı hayatında iken yazıya geçmiştir. Bu yazım konusu ile ilgili olarak “Kuran'la karışma korkusuyla” hadis yazımının yasaklanıp daha sonra serbest bırakılma meselesini de ayrıca hatırlatalım.

Peygamber adına söylenmiş, içinde birçok uydurma mevcut olan Kuran'a aykırı hadisleri Kuran'a eşdeğer tutarak, “Kuran da bize rivayet ile gelmiştir. Birine iman ediyorsun da ötekine neden iman etmiyorsun?" şeklinde bir söylemin arka planındaki tehlike: Kuran'ı rivayet derecesine indirmek ve içine uydurmaların da karıştığı, peygamber adına yalan ile iftira içeren sözleri Kuran derecesine çıkarmaktır. Bu şekilde bir anlayışın Kuran'ın misyonuna gölge düşüreceğini unutmayalım...

Bu iddiada bulunanlara:

“Madem Kuranı Kerim de hadisler gibi rivayet yolu ile gelmiştir, o zaman Kuran'ı da sahih ve mevzu olan hadisler gibi, sahih ve mevzu(zayıf) olan ayetler şeklinde bir ayrıma tabi tutar mısınız?” desek, bu düşünce sahipleri acaba ne cevap verirler?

Kuran'ı bize bildirene iman etmek şarttır. Nebiye iman etmeyen müslüman olamaz. (bkz. Bakara 177) Ancak "muhaddislere iman etmek gerekir" diye bir şart yoktur. Kaldi ki, Kuran iner inmez hemen yazıya dökülmüştür. Vahiy katiplerinin görevi, inen Kuran ayetlerini yazmak ve kayıt altına almaktı...

Evvela "Kuran bize rivayet yolu ile gelmiştir" iddiasında bulunanlara şunu soralım: Bakara, Nisa ve Maun surelerinin ravileri kimlerdir? Ravi zincirinden 3 kişinin ismini sayabilirler mi? Mesela Bakara 256 ve Maide 44 ayetlerinin rivayet zinciri nedir? Yazamazsınız... Çünkü yok...

Kuran'ın dışında kalan ve hadis külliyatı adı altında gelen Kütübi Sitte, Kütübi Tisa vb. kitapların bizim için ifade etmesi gereken değer, bu kitapların içinde Resulullah (sav) ın söylediği iddia edilen sözlerin olmasıdır. Bu sözlerin içinde sahih olanlar olduğu gibi sahih olmayanlar da vardır. Mesela bugün Buhari için çokça duyduğumuz bir söz olan “Allah’ın kitabından sonra ikinci sahih kitap” şeklinde bir değerlendirme Allah’ın kitabını küçümsemekten başka bir şey değildir. Adı ne olursa olsun bizlere rivayet şeklinde gelen bir haberin doğruluğunu ölçmek için kullanacağımız tek ölçü Kuranı Kerim ölçüsüdür.

Necm Suresinin Çarpıtılan Ayetleri  


“Hadisler vahiydir” söylemini Kuran'a onaylatmak amacıyla Necm suresi 3 ve 4. ayetlerinin bağlamından kopartılıp Bektaşi misali okunarak zorlama bir neticeye varıldığını görmekteyiz. “O hevasından konuşmuyor, konuştuğu kendisine vahyedilen bir vahiydir” mealindeki ayetin devamı okunmadan, ön kabulünü Kuran'a onaylatma düşüncesinin ürünü olan “hadisler vahiydir” söylemi, masum bir söylem değil, düşünülmeden söylenmiş sözlerdir.

“Peygamber kendi hevasından konuşmaz. O yalnızca vahiyle konuşur.” (Necm 3-4)


Bu ayeti yanlış anlayanlar, peygamberin ağzından çıkan veya "gale resulullah" diye başlayan ve onun adına söylenmiş her söze, bir hadis kitabında geçen peygamber adına söylenmiş bütün hadislere vahiy gözüyle bakarlar. Ancak durum öyle değildir...

Ayetten anlaşılması gereken: Peygamberin Allah'tan aldığı ilahi vahiyleri "Allah şöyle buyuruyor" diye okuyarak insanlara ulaştırdığı ve "(...) Rabbinden sana indirileni tebliğ et (...)" (Maide 67) mealindeki emre uyarak tebliğ ettiği ayetler vahiydir. Bu ayet, müşriklerin peygamberimize hitaben "Bu söylediklerini sen uyduruyorsun" itirazlarına bir cevaptır. Yani ayette "Sizler, Muhammed'in (a.s) size söylediklerini uydurduğunu iddia ediyorsunuz. Oysa bu Kuran'ı o uydurmamıştır. Onun söyledikleri kendi sözleri değil, Allah'tan aldığı vahiydir" şeklinde bir anlam vardır.

“Rasulullah (as)’ın her sözü, her hadisi ayettir” deyip Necm suresindeki ayeti çarpıtarak delil olarak getiren bu yalan üretici zihniyet, peygamberi uyaran ayetleri ne ile izah edecek? Buna rağmen herhangi bir hadis kitabında geçen bütün hadisleri "Peygamber hevasından konuşmaz" diyerek vahiy olarak görmek hem vahyin sahibi olan Allah'a, hem de Allah'ın resulüne büyük bir iftiradır.

Eğer hadisler vahiy olmuş olsaydı, "sahih değildir" diyerek kitabına almadığı hadisi "sahih" diyerek kitabına alan kişi tarafından diğerinin tekfir edilmesi gerekirdi.

Kuran Bütünlüğü Göz Önüne Alınmazsa


Sonuç olarak Necm suresi 3. ve 4. ayetleri ile Hicr suresi 9. ayeti sure ve Kuran bütünlüğü göz önüne alındığı zaman Kuran'dan onay alınabilecek şekilde bağlamından koparılarak kendi oluşturdukları “hadisler vahiydir” düşüncesine dayanak yapılmaya çalışılırken; hadisleri vahiy olarak kabul etmenin arkasındaki tehlikenin Kuran'ı rivayetler derecesine indirmek olduğu, hadisleri Kuran ile eşdeğer görmenin yahudilerin muharref Tevrat'ın yanına koydukları Talmud'a, Mişna'ya ve Gemera'ya verdikleri değer ile aynı olduğu, bu durumda kitaplarını direkt olarak tahrif eden yahudi ve hıristiyanların düştükleri duruma bu insanların da düşme tehlikesi içinde oldukları ifade edilebilir.

İnsanlar kitaplarının yanına ek kitaplar koyarak Allah’ın kitabını tahrif eden yahudiler gibi olmak istemiyorlarsa, Kuran'ın yanına eşdeğer vahiy kitabı olarak hiçbir kitap koymamalı, Kuran dışında bize gelen haberleri ise Kuran ölçüsüne vurmak suretiyle anlaşılması gereken haberler olduğu şeklinde anlamaları gerekir. Bu, onları ehli kitabın içine düştüğü durumdan kurtaracaktır.

Kuran'ın Sonradan Kitaplaştırıldığı İddiası


Allah Resulü daha hayatta iken Kuran tamamlanmış ve bütün Arabistan yarımadasına yayılmıştı... Hiç kimsenin bir şey eklemeye veya eksiltmeye gücü yetmezdi...Çünkü Kuran'ı bizzat Allah koruyordu, zira ayetleri kalbine nakşeden Resulullah hayatta idi...

Kuran'ın daha sonra kitaplaştırıldığı iddiası da doğru değildir.

Resulullah döneminde sanki yazı, kağıt, kalem yoktu ve Resulullah -haşa- akledememişti de ondan sonra gelenler bu eksikliği giderdiler...

İnsanlar şunu iyi bilsin ki Resulullah, dünyadaki görevi tastamam olduktan sonra ruhunu Rabbine teslim etmiştir.

Nureddin ÖZDEMİR


Ayrıca, "Recm Ayetini Keçi mi Yedi?" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
İslâm Akîdesi

Akîde.org ekibi olarak yazılarımız ile; mezhepçiliğin, kör taassubun, uydurma hadislerin ve tam ters istikâmetteki hadis inkarcılarının gürültüleri arasında gerçek İslâm'ı arayanlara ulaşmayı amaçladık. Dinde tek kaynağımız Kur'ân-ı Kerim, örneğimiz ise Hz. Muhammed'dir...

Daha yeni Daha eski