D(H)iyanet Şebekesi Reddedilmeden Müslüman Olunmaz

diyanet-sebekesi-reddedilmeden-musluman-olunmaz-akide-org

Bazen, resmi dinin resmi din görevlisi olan kişilerin birkaç hak ve hakikati gündeme getirdiklerine şahit olan kimselerden "Helal olsun, işte imam dediğin böyle olmalıdır, filan hoca yalnız değildir!" gibi sözler duymaktayız. Bu durum, bu kimselerin henüz tevhidi bilince erişemediklerini ortaya koymaktadır. Neden mi?

Diyanet teşkilatı, yaşadığımız ülkedeki insanlara İslam dinini apaçık anlatmayı amaçlayan bir teşkilat olsaydı böyle bir yazıyı paylaşmaya gerek yoktu. "Günümüz Mescidi Dırar'ı -Diyanet Şebekesi" yazımızda şöyle demiştik:

Resmi ideolojinin maslahatı ile, İslam'ın maslahatı birbiriyle çelişkili olmasa, elbette herhangi bir sorunla karşılaşılmayacaktı. Ancak vakıanın tabiatı böyle değildir. Kuranı Kerim'de beyan ettiği hükümler ile her türlü zulme ve sömürüye karşı olan İslam dini, ilahi hükümleri reddeden beşeri ideolojiler ile birçok konuda açık bir çatışma içindedir. Kişisel çıkarları ve azgın arzuları söz konusu olduğu zaman Allah'ın haram dediğine helal, helal dediğine haram diyebilen resmi ideoloji yetkilileri, siyasi manevra icabı İslam ile barışık olduklarını ileri sürseler de, İslam böylesi müstekbirlerle barışık değildir.

İslam'a seçici bir mantıkla yaklaşan, işlerine gelen tarafı alıp, işlerine gelmeyen tarafı bırakmayı, tevil ve tahrif etmeyi tercih eden bu müstekbirler, toplumun dini asabiyetini istedikleri çerçevede tutabilmek için diyanet teşkilatını kurmuşlardır. İslam adına resmi ideolojinin maslahatını gözeten ve İslam ile değil, resmi ideoloji ile çelişmekten sakınan bu misyon, hiç kuşkusuz ki bu çizgisiyle İslam'a ihanet eden bir misyondur.


Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kuruluş Amacı


Laikliği temel ilke olarak benimseyen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşundaki asıl maksat, laik rejimin politikalarını korumak ve tüm faaliyetlerini kolaylıkla hayata geçirebilmektir. Diyanet’in asıl rolünün ise, camileri kullanıp halkı kontrol altında tutmak ve laik rejimin varlığını korumak olduğunu görmekteyiz. Bu gerçek ortadayken, Diyanet kurumunun İslami açıdan bir meşruiyeti yoktur.

Meseleye bu açıdan bakılınca Mescidi Dırar'ın kurulmasındaki amaca hizmet eden ve en büyük Mescidi Dırar olma özellğine sahip olan kurum Diyanet'tir. Mescidi Dırar denilince ilk akla gelen Diyanet olmalıdır. Çünkü Mescidi Dırar sadece camiden ibaret değildir. Mescidi Dırar sadece bir semboldür. İslam ve Müslümanların aleyhinde vaaz ve hutbelerin verildiği, İslam'a ve Müslümanlara zarar veren, küfrün bekası için çalışan, küfre din adına meşruluk kazandıran dini motifli tüm kurum ve kuruluşlar, vakıf ve dernekler, konferans ve paneller, kitap ve gazeteler Mescidi Dırar hükmündedir.

Mescidi Dırar'ın icra ettiği fonksiyon Diyanet'in icra ettiği fonksiyona tıpatıp uymaktadır. Nedenine gelince, Diyanet kurumu tamamen laik, demokratik ve kemalist devleti din adına ayakta tutmak ve tağuti sistemin din adına sahiplenilmesine katkıda bulunmak amacıyla kafirler tarafından kurulmuş bir kurumdur.

Peygamberimiz Mescidi Dırar'da Neden Namaz Kılmadı?


Allah resülunun Mescidi Dırar'da namaz kılmamasının sebebi, o mescidi din adına meşrulaştırmamak, şahsında ona İslamilik vasfını kazandırmamak ve ona dini bir kimlik vermemekti. Münafıkların sinsi planlarının şahsının arkasına sığınılarak uygulanmasına engel olmaktı. Allah resülunun bu niteliklere sahip mescidde namaz kılmasının yasaklanmasından alınacak ders, kıyamete kadar bu tarz kurum ve kuruluşlardan Müslümanların kaçınması olacaktır. Allah resülune yasaklanan şey, onu örnek ve önder edinenlere de yasaktır. Çünkü sünnete uymak, onun gibi bir duruş sergilemektir...

Peygambere iman ettiğini iddia edenlerin, peygamber gibi bir tavır ortaya koyması gereklidir. Küfrü meşru ve müsbet gösterdikten sonra tevhidi anlatmanın hiçbir kıymeti ve değeri yoktur. Hepimizin bildiği gibi Peygamber Mescidi Dırar'da namaz kıldırmış olsaydı tevhidi anlatmaktan asla geri durmayacaktı. Söyleminde, eyleminde ve duruşunda bir değişiklik olmayacaktı. Buna rağmen Allah, peygamberin orada namaz kılıp orayı din adına meşrulaştırmasına izin vermedi. Peki bugün muvahhid olduklarını iddia edenler bu kurumda görev alırken izni kimlerden aldılar? Neyi meşru ve müsbet gösterdiklerinin farkındalar mı? Tağuti sistemler İslam'a karşı açıkça cephe almayı göze alamadıklarından dini bir kimliğe bürünerek halk nezdinde meşruluk kazandılar. Bunun mimarları da bu kurumda görev alanlardır.

Peygamber eğer o mescidde namaz kıldırsaydı yine hakkı ve batılı açıkça ortaya koyacak, duruşunda ve tavırlarında bir değişiklik olmayacaktı.Yine kafir ve müşriklerin cenazelerini Müslüman olmadıkları için kıldırmayacaktı, onların velayetini zaten başta reddetmişti. Dolayısıyla “bazı şartlar dahilinde görev alınır” demenin hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Aksi bir durum Allah’a ve Resüluna iftiradır.

Diyanet ve Diyanet'te görev alan namaz kıldırma memurları, vaiz ve müftüler reddedilmeden tevhid ehli olunmaz. Çünkü sadece tağutu reddetmek yetmez. Sadece tağut reddedilirse bundan tağutların haberi bile olmaz. Seçimde oy vermemeyi çoğu insan “özgürlük var” diyerek anlayışla karşılayabilir, tepki göstermeyebilir ve bundan dolayı hiç kimse ona sapık veya başka bir şey demez; ancak Diyanet ve Diyanet mensupları reddedildi mi işte o zaman insanlar aleyhde konuşmaya, kınamaya ve menfi propagandaya başlarlar. Ayrışma o zaman olur. Çatışma o zaman olur, tağutların ve müşriklerin maskesi o zaman düşer...

Bir Müslüman nasıl ki; “bankalar Allah’a ve resulüne harp eden kurumlardır, ancak orada faizi helal kabul etmeyen, sürekli faizin haram olduğunu söyleyen Müslümanlar çalışabilir” diyemezse; “bankada görev yapanların içinde muvahhid Müslümanlar da var” diyemezse; nasıl ki genelevde çalışıp da “zina haramdır” diyenlerin bu söylemleri yeterli görülmüyorsa, bütün bunlardan daha şedit olan Diyanet kurumunda çalışanlar için de “aralarında muvahhid Müslüman var” denilemez. Denilirse tevhid kavranmamış demektir...

Misyon ve icraat açısından belamlığı hedefleyen tüm makamlar, müslümanların uzak durmaları gereken şer makamlardır. Çünkü belamlık misyonunun hakim otoritelerin baskısıyla icraata döküleceği bu ma­kamlar, müslümanların sakınması gereken ve başlı başına şer olan makamlardır.

Böylesi makamlara şerli kimselerin gelecek olması, müslümanların bu makamlara müsbet yaklaşmalarını gerektirmez. Çünkü belamlara özgü bu makamlara müslümanların gelmesi, bu makamı, makamdaki kişiler ile değerlendire­cek olan halk kesiminin, bu makamı meşru ve müsbet görmesine neden olacaktır.

Nitekim belamlara ait makamların, büyük bir halk kesimince meşru ve müsbet görülmesi, bu makamlara şu­ursuz müslümanların(!) gelmesi nedeniyle olmuştur. Cumhuriyet dönemindeki şeytani otoriteler tarafından oluşturulan ve asıl itibariyle dini asabiyeti bulunan halk kitlelerine reji­mi meşru gören resmi bir din anlayışı vermeyi amaçlayan bu makamlar, değişik kaygılar ile bu makamlara oturan şaşkın müslümanlar(!) vasıtasıyla halka benimsetilmiştir. Bu şeytani makamlara “Ben oturmasam, başkası oturacak!” mantığı ile oturan şaşkın müslümanlar(!), farkında olmaya­rak halkın bu makamları meşru ve müsbet görmelerine ve­sile olmuşlardır. Makam meşru kabul edildikten sonra, bu makamlara daha sonra oturan gerçek belamlann söz ve görüşleri de meşru kabul edilmiştir. Oysa İslami kaygılar ve İslam'a hizmet gayesi ile geçmişte bu makamlara talip olan müslümanların, İslam'a hizmet gayesiyle yapmaları gereken en önemli eylem, kafirlerin ve şeytani otoritelerin velayetindeki bu dini makamları meşru görmemek olmalıy­dı.

“Belamlann makamında ben olmasam bir başkası olacak” mantığı, tabi ki İslam'ın kabul edemeyeceği çarpık bir mantıktır.

Müslüman Diyanet Kurumunda Asla Görev Alamaz  


Bundan dolayı Müslümanlar da bugün, Mescidi Dırar ile aynı özelliğe sahip Diyanet kurumunda ve bu kuruma bağlı camilerde asla ve kat’a görev alamaz. Bir Müslüman tağutun din adamı olamaz, olsa Müslüman olamaz. Çünkü müşrik sistemin imamının müslüman olması mümkün değildir. Bunun sebebi, o müşriklere din adına meşruluk kazandırdıkları içindir. Çünkü bu tür kurumlar halka bunların aracılığıyla sahiplendirilir. Ayrıca din adına onlara velayet verildiği için de küfürdür. Aynı zamanda gerçek İslam gizleneceğinden dolayı da küfürdür.

Şeytana cübbe giydirmekle şeytan alim olmaz. Kurda kuzu postu giydirmekle kurt kuzu olmaz. Bunun gibi, Diyanet İslami motif taşıyor ve kısmen İslami söylemde bulunuyor diye İslamilik vasfı verilemez, müsbet ve meşru görülemez. Görenler sadece kendilerini ve kendilerine tabi olanları aldatırlar. Ancak, net tavırlı ve dik duruşlu gerçek tevhid ehli olanları asla aldatamazlar. Bir müslümanın, karşı olduğu bir sistemin din adamı olarak tebliğ ve davet yapması sünnetullaha aykırıdır. Hangi peygamber karşı olduğu tağutların din adamı sıfatıyla ve onlardan görev talep ederek tebliğ ve davet yapmıştır? Hz. İbrahim'i ateşe atan nemrut, Musa'yı öldürmekle tehdit eden Firavun, Lut’u sürgün etmekle tehdit eden Lut kavmi, Şuayb'ı zorla dinlerine döndürmek isteyen tağutların torunları nasıl olur da hak dini anlatan birini maaşa bağlar. Bu mümkün müdür?

Diyanet'i ve Bu Kurumda Görev Alanları Reddetmemizin Sebepleri


1-Mutlak küfrü meşrulaştırma: Bu kurumda görev alanlar tağuti sistemin tuğyanını gizleyen bir maskedir. Bu kurumda görev almak, tağuti sisteme dini bir hüviyet kazandırmaktır, ki bu durum tevhidle çelişir. Çünkü hiçbir Müslüman tağutun din adamı olamaz.

2-Küfür içerikli yemin metnini imzalamaları

3-Vakti girmeyen vakit namazlarını ve şartları oluşmayan Cuma namazını kıldırmaları

4-Bayram günü oruç tutturması ya da Arife günü Bayram yaptırması: Hilale göre oruç tutup Bayram eden imamlar bile bunu ferdi olarak yapmakta ve bu konuda kendilerine tabi olan cemaati uyarmamaktadırlar. Kendileri Bayram ettikleri halde halka Teravih kıldırmakta, aslında Bayram olmadığı halde cemaate Bayram namazı kıldırmaktadırlar. Bu da iki yüzlülüktür. Hiçbir namaz kıldırma memuru bu konuda sistemle karşı karşıya gelmeyi göze alamamaktadır. Böyle yapmak da hakkı gizlemektir, ki bu küfürdür.

5-Yapılan işten dolayı ücret alınması: İmamlara bunca maaşı niye veriyorlar dersiniz? Çok sevdikleri için ya da dine, imana hizmet olsun diye mi? Yoksa halkın gözünde meşru ve müspet görülmesi için mi?

Namaz kıldırmak, tebliğ ve davette bulunmak kulluğun gereğidir ve bunun mükafatı da Allah’a aittir. Din ne bir geçim kapısı ne de ticaret aracıdır. Bütün peygamberler topluma hakkı götürdükten sonra bırakın tağutlardan ücret talep etmeyi, kendisine tabi olanlardan bile herhangi bir karşılık beklememişlerdir. Bütün peygamberlerden yükselen ortak ses mealen:

“(...) De ki: "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an), alemlere bir ‘öğüt ve hatırlatmadan' başkası değildir." (Enam 90)


Ayrıca, bu imama tağuti sistem maaş vermeseydi, yine orada görev alıp dini anlatır mıydı? Aldıkları bu maaş neyin karşılığıdır? Hem tarih şahit olmuş mudur ki hak ve hakikati ortaya koyanları tağuti sistemler maaşa bağlasın? Eğer bunlar tevhidi anlattıklarından dolayı ise, bu sünnetullaha ve peygamberlerin yoluna aykırıdır. Hem Allah, sizin gibi ücret isteyenlere karşı insanları sakındırmış ve mealen: “Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir." (Yasin 21) buyurmuştur.

İmam Kurtubi Ahkamul Kuran'da Bakara suresi 124.ayetin tefsirinde “Zalimlerin atadığı imamın arkasında namaz kılınmaz; ancak kılmak zorunda kalınırsa daha sonra tekrar eda edilir.” demiştir. Çünkü burada o imamın şahsından daha çok onu atayan merci önemlidir.

Hiyanet Şebekesinin İmsak ve Namaz Vakti


Diyanet şebekesi denen hiyanet şebekesi, özellikle Ramazan ayında, bir ay boyunca sahuru yaklaşık 30-45 dakika önce bitirmekte ve sahurdan hemen sonra ezan okutmaktadır. İnsanlar, ezan okunduğunda sabah namazı vakti girmiş sanarak, bir ay boyunca vakti girmeden sabah namazlarını kılıyorlar, ki vakit girmediği için kılınan namaz, sabah namazı olmadığı için o insanlar sabah namazlarını kılmamış oluyorlar.

Türkiye’de sabah namazını vaktinden önce kıldırarak namazı boşa çıkaran Diyanet şebekesine uymak, namazına değer veren müminler için mümkün değildir.

Nureddin ÖZDEMİR


Ayrıca, "Deccal ve Mehdi ile İlgili Hadisler Emevi Ürünüdür" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
İslâm Akîdesi

Akîde.org ekibi olarak yazılarımız ile; mezhepçiliğin, kör taassubun, uydurma hadislerin ve tam ters istikâmetteki hadis inkarcılarının gürültüleri arasında gerçek İslâm'ı arayanlara ulaşmayı amaçladık. Dinde tek kaynağımız Kur'ân-ı Kerim, örneğimiz ise Hz. Muhammed'dir...

Daha yeni Daha eski