"Şefaat Ya Resulullah" Demek Şirktir

sefaat-ya-resulullah-demek-sirktir-akide-org


Yüce Allah (cc), Peygamber (as)’in görevinin ne olduğunu Kuranı Kerim’de hiçbir kapalılığa yer bırakmayacak şekilde açık ve net bildirmiştir. Peygamber (as)’in bu görevinin içinde şefaat edeceğine dair en küçük bir ima yoluyla da olsa herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Dünya ile ahiret hakkında ve insanları ilgilendiren konularda her şeyi en ince ayrıntısına kadar açıklayan yüce Rabbimiz, Peygamber (as)’in insanları cehennemden kurtarma anlamında bir şefaat görevinin olduğu konusunda hiçbir şey bildirmemiştir. Ancak buna rağmen peygamber adına yalan uyduranlar, ona iftira atarak şunları iddia etmişlerdir:


Peygamber efendimizin şefaati şöyle olacak:

  • Makamı Mahmud şefaati ile, mahşerde beklemek azabından kurtaracaktır.
  • Çok kimseyi, sorgusuz-sualsiz cennete sokacaktır.
  • Azap çekmesi gereken müminleri azaptan kurtaracaktır.
  • Günahı çok olan müminleri cehennemden çıkaracaktır.
  • Sevapla günahı eşit olup, Araf’ta bekleyen kimselerin cennete gitmelerine şefaat edecektir.
  • Cennete girmiş olanların derecelerinin yükselmesine şefaat edecektir.

Şefaat ile hesaptan kurtardığı yetmiş bin kimsenin her birinin şefaatleri ile de, yetmişer bin kişi sorgusuz-sualsiz cennete girecektir.

1-Bu iddiada bulunanlar beşer olan bir peygamberden değil adeta Allah’tan bahsetmektedirler.

Ayrıca Kuran’da, cehennemlik olanlardan Peygamber (as)’in sorumlu olmadığı belirtilmiştir.

“Doğrusu biz seni, gerçekle, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Cehennem halkından sen sorumlu değilsin.” (Bakara, 119)

 

Bu muhkem hükme rağmen peygamberin cehennemde olan birtakım insanları şefaatiyle kurtaracağına inanmak, hem Allah'a hem de peygambere atılmış çirkin bir iftiradır.

2-İnsanları sorgusuz sualsiz cennete sokmak peygambere değil Allah’a ait bir yetkidir.

“Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisa, 124)

 

Kıyamet günü -peygamberler bile sorguya çekilecekken- nasıl olur da insanları sorgusuz sualsiz cennete sokabilir? Allah böyle bir yetkiyi peygamberler dahil hiç kimseye vermemiştir.

“Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz! (Araf, 6)

 

“De ki: Ben, Rabbim'e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.” (Enam, 15)

 

Peygamber bile kıyamet gününün azabından korkarken nasıl olur da ümmetini azaptan kurtaracağının sözünü verebilir?

“Rabb’imiz, sen birini ateşe soktun mu onu perişan etmişsindir. Zalimlerin yardımcıları yoktur.” (Ali İmran, 192)

 

3-Peygamberimiz kıyamet günü azap çekmesi gereken müminleri azaptan kurtaramaz; ancak dünyada iken onlara Allah’tan aldığı vahyi ileterek azaptan kurtulmanın yollarını göstermiştir.

Mealen “Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? (Saff, 10) diyerek onlara kurtuluşun yolunu dünyada iken göstermiştir.

Allah, bir kimsenin yaptıklarına karşılık azap görmesini dilemişse o kişi mutlaka azaba uğrar. Çünkü Allah vaadinden asla dönmez.

4-Kuranı Kerim, peygamberin, ümmetinden büyük günah işleyen müminleri cehennemden çıkaracağından asla va kat’a bahsetmez. Bu iddia hem Allah’a hem de peygambere yapılmış büyük ve korkunç bir iftiradır.

Kuran'da mealen “Eğer size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere sokarız.” (Nisa, 31) buyurulurken nasıl olur da bu ayete rağmen peygamber büyük günah işleyenleri cehennemden çıkarabilir?

O halde, Kuran’a tamamen aykırı olan cehennemden kurtarma anlamındaki şefaat iddiasında bulunanlar hangi cesaretle (haşa) yüce Allah’ı yalanlarcasına, Peygamber (as)’in cehennemi hak eden kişilerin büyük günahlarını bağışlayacağını iddia edebiliyor?

Peygamber adına yalan uyduran, iftira atan müfterilere göre yüce Allah (cc), büyük günah işleyen kişileri cehenneme sokacak; ancak Peygamber (as), yüce Allah’a rağmen onları cehennemden çıkaracak ve cennete sokacak... Bu kişiler Peygamber (as)’in cehennem halkından sorumlu olmadığı ve Yüce Allah (cc) birini ateşe soktu mu onu kimsenin kurtaramayacağı ile ilgili ayetleri inkar ediyor olmalılar ki bu iddiada bulunabiliyorlar...

Hz. Muhammed Şahit, Müjdeci ve Uyarıcıdır

Kuran, yüce Allah’ın, her ümmet içerisinden şahitler çıkaracağını, Hz. Muhammed (as)’in de ancak bir şahit, müjdeci ve uyarıcı olmaktan başka bir şey olmadığını birçok ayeti kerimesinde bildirmektedir. Şahitler, içerisinde yaşadıkları kendi toplumlarına, peygamberler de kendi ümmetlerine şahitlik edeceklerdir.

“Her ümmetten bir şahit çıkarırız: ‘Delilinizi getirin!’ deriz. Gerçeğin Allah'a ait olduğunu bilirler ve uydurdukları şeyler kendilerinden sapıp gider.” (Kasas, 75)

 

Şefaat kavramını çarpıtanlar, kelimeleri yerlerinden kaydırıp tevil ve tahrif edenler kıyamet gününde kendilerinden delil istenince bu uydurma iddialarına hangi delili gösterecekler? Peygamber (as)’in kendilerine şefaat edeceğini, yüce Allah (cc) bildirmemiş iken, hangi ayetle ispat edecekler? Peygamber (as)’in görevinin ne olduğu Kuran’da apaçık bir şekilde açıklanmıştır...

“Ey Peygamber, biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Ahzab, 45)

 

Kuran’ın hiçbir ayeti Hz. Muhammed (as)’in şefaat edeceğini bildirmez. O, ancak kendi ümmetinin İslami esaslar doğrultusunda yaşayıp yaşamadıkları, kendi ümmetinin İslam adına söyledikleri ve yaptıkları şeylerin İslami olup olmadıkları ve kendisinin böyle bir şeyi söyleyip söylemediği konusunda, tıpkı Hz. İsa (as) gibi, şahitlik yapacaktır. Kuran’ın bildirmediği bir konuda, Peygamber (as)’in şefaat edeceğini iddia etmek, Allah ve rasulü üzerine iftira atmaktan başka bir şey değildir.

“Doğrusu biz size, aleyhinize şahitlik edecek bir elçi gönderdik; nasıl ki Firavun’a da bir elçi göndermiştik.” (Müzzemmil, 15)

 

Hz. Muhammed (as), kıyamet günü ümmeti üzerine ancak şahitlik yapacaktır. Kitap ortaya konulup peygamberlerin ve şahitlerin hazır bulundurulacağı o günde adil bir yargılama yapılacağından, hiçbir rasul ya da şahit, yakınlarını ya da sevdiklerini kayırıcı bir tavır sergilemeyecektir.

“Yer, Rabbinin nuru ile parlamış, Kitâp (ortaya) konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş ve aralarında adâletle hükmedilmiştir. Onlara asla haksızlık edilmez” (Zümer, 69)

 

“(O gün) her ümmeti toplanmış görürsün. Her ümmet, kendi Kitabına çağırılır: ‘Bugün yaptıklarınızla cezâlandırılacaksınız!’ denir.” (Casiye, 28)

 

Her ümmetin yaptığı işlerin ya da söylediği sözlerin doğruluğu, önce o ümmetin kitabına bakılarak araştırılır. Bu yapılan işler ya da söylenen sözler kendi kitaplarında bulunmazsa o ümmetin yaptıkları, tabi oldukları Rasule sorulacaktır; onun ümmetine böyle bir şey söyleyip söylemediği ile ilgili olarak sorulacaktır. Tıpkı Hz. İsa (as)’ya sorulduğu gibi:

“Ve yine Allâh demişti ki: ‘Ey Meryem oğlu İsa sen mi insanlara beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin dedin?’. ‘Haşa, Sen yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir! Eğer demiş olsaydım, sen bunu bilirdin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gizlileri bilen yalnız sensin, sen!’ dedi. Ben onlara: ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, diye senin bana emretmiş olduğundan başka bir şey söylemedim. Ben onların içinde olduğum sürece onları kolladım, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen (yalnız) Sen oldun. Sen her şeyi görensin.” (Maide, 116-117)

 

İşte o kıyamet gününde, bu şefaat çarpıtıcılarının iddia ettikleri kurtarma operasyonu için Kuran’a bakılacak, ancak Kuran’da onların iddia ettikleri anlamda bir ifadenin bulunmadığı görülecektir. Kuranı Kerim, bu iddia sahiplerini yalanlayacaktır.

“İşte Kitabımız, aleyhinize gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yaptıklarınızı yazıyorduk.” (Casiye, 29)

 

Şefaat Bidatçilerinin Çelişkisi ve Hadis Uydurma Çabaları

Hz. Peygamber (as), insanların en akıllısı, Allah’tan en çok ittika edeni ve ilahi mesajı en iyi bilenidir. O, bir Peygamber olarak ismet sıfatına sahip olduğu gibi, bir insan olarak da tutarlı birisi olduğu için birbiriyle çelişen farklı şeyler söylemez.

Peygamber (as)’in şefaat edeceğini iddia ederek bir sürü laf üreterek ona iftira eden müfteriler, onun, hem kızı Fatıma’ya hem de Kureyş kavmine söylediği sözleri adeta görmezden geliyorlar... Peygamber (as), kendi ciğerparesi kızına hitaben:

“Kızım, babam peygamberdir diye bana güvenme, sen kendi nefsini satın almaya çalış” demişti. Kendi yakınları olan Kureyş kavmine de şöyle hitap etmişti.

“Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi kurtarmaya bakın; Allah’ın yanında size bir faydam olmaz. Ey Abdulmenaf oğulları! Allah’ın yanında size faydam olmaz. (Amcasına,) Ey Abdulmuttaliboğlu Abbas! Allah’ın yanında sana faydam olmaz.

(Halasına,) Ey Safiyye! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. (Kızına,) Ey Muhammed kızı Fatıma! Benim malımdan dilediğini iste. Ama Allah’ın yanında sana faydam olmaz.” dedi. (Buhari, Vesaya, 11)

Kendi kızına, amcası ve yakınlarına, kendilerine hiçbir faydası dokunmayacağını söyleyen Peygamber (as)’in üzerine iftira atanlar, akledip bu hadisleri düşünmedikleri gibi, yüce Allah’tan da korkmadan yalan ve iftiralarını sürdürmüşlerdir..

Geleneksel Din Anlayışı ve İsrailiyat

Şefaat beklentisi, geleneksel din anlayışının ve İsrailiyatın bir yalanıdır. Kuranı Kerim, gerek çarpıtılmış şefaat inancı ve cehennemde sürekli kalınmayacağı konularında olsun, gerek diğer birçok konuda olsun; tahrif edilmiş din ehli kimselerin ve Mekke müşriklerinin ortaya attıkları yanlış tanımlamaları düzeltmekte ve doğrusunu ortaya koymaktadır. Ancak ne acı bir durumdur ki Müslüman oldukları iddiasında olan bir kısım kişiler, Kuranî doğruları alacak ve onlara iman edecek yerde, tahrif edilmiş din ehlinin Kuran’a aykırı iddialarını doğru sanarak onu dillerine dolamaktadırlar. İman edenler, vahyin belirlediği esaslar doğrultusunda düşünür, konuşur ve hareket ederler... Oysa Allah’a şirk koşanlar, kendi uydurdukları yalanları ya da İsrailiyat diye nitelendirilen tahrif edilmiş din saliklerinin bidat ve yalanlarını esas alarak fikir yapılarını bunlar üzerine bina ederler.

“Her ümmet içinde, kendi aralarından, aleyhlerine bir şahit getireceğimiz gün, seni de bunların aleyhine şahit getirmiş olacağız. Sana bu Kitabı, her şeyi açıklayan ve Müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjde olarak indirdik.” (Nahl, 89)

Nureddin ÖZDEMİR


Ayrıca, "Meal Okumayın Demek, Kuranı Kerim'i Anlamayın Demektir!" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
İslâm Akîdesi

Akîde.org ekibi olarak yazılarımız ile; mezhepçiliğin, kör taassubun, uydurma hadislerin ve tam ters istikâmetteki hadis inkarcılarının gürültüleri arasında gerçek İslâm'ı arayanlara ulaşmayı amaçladık. Dinde tek kaynağımız Kur'ân-ı Kerim, örneğimiz ise Hz. Muhammed'dir...

Daha yeni Daha eski