Şefaat Konusunda Doğru Bilinen Yanlışlar

sefaat-konusunda-dogru-bilinen-yanlislar-akide-org


Bazı kimseler Kuranı Kerim'in bütünlüğüne dikkat etmedikleri ve Kuranî kavramlardaki kastın ne olduğunu idrak edemedikleri için yanlış bir yargıya varmakta ve kıyamet günü Allah'ın bazı insanlara şefaat etmek için izin vereceğini iddia etmektedirler. Bakalım meselenin aslı öyle midir?

"Allah'ın izin verdikleri hariç" kavramı; "Allah'ın izni, Allah'ın kuralları gereği, daha önce koyduğu yasası dolayısıyla, yasasına uygun olarak" anlamındadır. "İlla bi iznihi" kavramı Kuran'da genel olarak o işin olacağı anlamında değil o işin "OLAMAYACAĞI" anlamında kullanılmaktadır.

"Allah'ın razı olduğu ve izin verdiği" ifadelerinden hareketle onun razı olduğu ve izin verdiği kişilerin şefaat edeceği anlamını çıkaranlar ve özellikle de bazı hadis rivayetlerindeki gibi Hz. Muhammed dışında sözde mazeretler ileri süren peygamberlerin şefaat edemeyeceğini söyleyenler, acaba Allah'ın bu peygamberlerden razı olmadığı için mi onlara şefaat izni vermediğini söylemek istemektedirler? Acaba bu peygamberler bu ayetlerden bazılarında belirtildiği gibi, hakkı ve doğruyu mu söylememişlerdir? Bu tip Kuran dışı zanni rivayetlerle gayb alanında akaid oluşturmak Hak'tan bir şey ifade etmez. Şefaati Allah'ın razı olacağı ve izin vereceği kişilerin varlığına bağlamak ve ayetleri tersinden yorumlayarak onlardan şefaatin olacağı anlamını çıkarmak mümkün değildir...

Şefaat Hakkında Kuran'da Geçen Açık Ayetler

Şefaat konusundaki ayetleri değerlendirirken çıkış yolumuz “ De ki: Şefaat yetkisi tamamıyla ve sadece Allah’a aittir. (...)” (Zümer 39/44) mealindeki ayet olursa konuyu anlamakta zorlanmayız ve ona buna şefaat yetkisi vererek başkalarına kulluk etmeye ve böylece kendimizi kandırmaya kalkmayız.

“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiç kimseden (azaptan kurtulmak için) herhangi bir şefaat (bedel ve karşılık) kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.” (Bakara 2/48)

 

“Hiç kimsenin başkasına bir yararının olmayacağı, hiç kimseden fidye kabul edilmeyeceği, hiç kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve onların hiçbir yerden yardım görmeyeceği günden sakının!” (Bakara 2/123)

Herkesin şefaatçisi kendi amelleridir. Herkes yaşadıklarının karşılığını alacaktır.

“İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra da çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.” (Necm 53/39-41)

 

“Her kim doğru ve güzel bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur, kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Ve sonunda hepiniz Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Casiye 45/15)

 

“Kim zerre miktarı bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecek. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük yapmışsa, onun cezasını görecektir.” (Zilzal 99/7-8)

 

“O gün kimsenin kimseye faydası olmaz. O gün bütün yetkiler sadece Allah'a aittir.” (İnfitâr 82/19)

 

Şefaat Hadisleri ile Uyumlu Hale Getirilen Ayetler

Burada Allah’ın şefaat izni vereceği şeklinde anlaşılan ayetlerin ön bilgilerle şefaat inancına uygun hale getirilmek için nasıl değiştirildiğini göreceğiz:

Sebe Suresi 23. Ayetinin Yanlış ve Doğru Çevirisi

Yanlış Çeviri:

"Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden BAŞKASININ şefaati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür." (Sebe 23)

 

Şimdi de Kuranı Kerim bütünlüğüne dikkat ederek verilen meale bakalım:

"Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden BAŞKASINA şefaat fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür.’’(Sebe 23)

Dikkatlice bakılırsa ilk çeviride sanki şefaat yetkisi verilecek; ama doğru çeviri incelenirse şefaat sahibi Allah’tır...

Sebe 23 genellikle yanlış çeviriye konu edinilen bir ayettir. Ayet, “şefaat edecek kimselerden” değil, “şefaat edilecek kimselerden” söz ettiği halde; ayete, genellikle birilerine şefaat etme hakkı verilecekmiş gibi anlam verilmektedir. Oysa ki ayette, kimlerin şefaat edeceği değil, kimlere şefaat edileceği bildirilmektedir. Ne var ki; gerçeği saptırmak için veya bilmeyerek bu ayete, “Kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez.” şeklinde anlam verilerek, İslam inancında “şefaat” varmış gibi gösterilmek istenmektedir. Oysa Allah’ın mealen “(...) Sizin O'ndan başka veliniz ve şefaatçiniz yoktur (...)” (Secde 4) dedikten sonra kalkıp bir başkasına şefaat etme yetkisi vermesi -haşa- Allah’ın kendi kendini yalanlaması olur, ki Allah için böyle bir şey asla söz konusu olamaz... Dolayısıyla birilerine şefaat etme izni verileceği inancı Kuran'a göre kesinlikle şirktir.

Meryem Suresi 87. Ayetinin Yanlış ve Doğru Çevirisi

Yanlış Çeviri:

"(O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden BAŞKALARI ŞEFAAT ETME HAKKINA ahip olamayacaklardır.’’ (Meryem 87)

 

Kuranı Kerim bütünlüğü göz önüne alınarak verilen meal:

"O gün Rahman (olan Allah)'ın nezdinde ahd almış olandan BAŞKALARI ŞEFAATE SAHİP OLAMAYACAKLARDIR’’ (Meryem 87)

Yine şefaat eden ve şefaatin sahibi olan Allah'tır.

Şefaat, Rahman'ın hükümlerine tabi olan, onunla bağlantısını koparmamış olan, Araf 172'de mealen bildirildiği gibi “(...) Ben sizin rabbiniz değil miyim? Evet! şahitlik ederiz, sen bizim rabbimizsin (...)” diye yaptığı “ahde” bağlı kalan kimselere yapılacaktır. Bunu da Allah yapacaktır. Şu husus çok önemlidir: Ayette, şefaat edecek kimselerden değil, şefaat olunacak kimselerden söz edilmektedir. Dolayısı ile Allah'ın yanı sıra başkasından şefaat ummak ve buna inanmak şirkten başka bir şey değildir.

Bkz: Enbiya 47, Zümer 44, Mümin 17, Mümin 51, Fussilet 46

Taha Suresi 109. Ayetinin Yanlış ve Doğru Çevirisi

Yanlış Çeviri:

"O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden BAŞKASININ şefaatı fayda vermez." (Taha 109)

 

Kuran bütünlüğü göz önüne alınarak verilen meal:

"O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından BAŞKASINA şefaat fayda vermez.’’ (Taha 109)

 

Yani, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseye şefaat/yardım edilecek. Diğer bir anlatımla; ayette, “şefaat edecek” kimselerden değil, kimlere “şefaat edileceğinden” söz edilmektedir. Şefaat edilecek, yani bağışlanacak olan kimseler, yüzlerce ayette de ifade edildiği gibi “iman eden ve salihatı yapan” kimseler olacaktır. Ayette sözü edilen, “Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseler” dünya hayatlarında inanan ve salihatı yapan kimselerden başkası değildir. Diğer bir ifade ile ayette, “torpilin” olacağından değil, olmayacağından söz edilmektedir. Bu ayete, çevirilerin büyük bir çoğunluğunda: “O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.” şeklinde anlam verilmektedir. “Birilerinin şefaat edeceği” şeklinde verilen bu anlam kesinlikle bir ön yargının sonucudur. Lafız olarak da anlam olarak da birilerinin “şefaat edeceğinden” değil; Allah'ın kimlere şefaat edeceğinden, yani işlerini kolaylaştıracağından, yardım edeceğinden söz edilmektedir. Yani şefaat Allah'ındır ve razı olduğuna şefaat ediyor..

Zuhruf Suresi 86. Ayetinin Yanlış ve Doğru Çevirisi

Yanlış Çeviri:

"Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler ŞEFAAT EDEBİLİR.’’ (Zuhruf 86)

 

Kuran bütünlüğü içinde doğru meal:

"Allah'tan başkasına yalvaranlar, şefaate SAHİP OLAMAZLAR. (la yemliku) Ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna’’ (Zuhruf 86)

Birçok çeviride ayetin son cümlesine, yani “gerçeğe tanıklık edenler hariç” bölümüne, bu kimseler şefaat edecekler şeklinde yanlış anlam verilerek Kuran'ın şirk saydığı şefaat inancı meşru gösterilmektedir. Oysa ki ayet, “gerçeğe tanıklık eden kimselerin, Allah'ın dışında dua edilenlerin kimseye şefaat edemeyeceklerini bildiklerini, onların bu gerçeği kavradıklarını" anlatmaktadır.

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü üzere şefaatin tek sahibi Allah’tır. Ama atalar dininin uzantısı olan Allah’tan başka şefaatçi talebi tevhidin kanayan yarası olarak süregelmiştir ve İslam dünyasının en büyük problemlerinden biri olarak karşımızda durmaktadır. Şefaat maskesi kullanan şirk, kendi zehirini altın kadehlerde insanlığa ikram etmeye devam etmektedir…

Eğer biz ikinci grup ayetlerden, ahirette Allah’ın dışında şefaat edecekler de varmış gibi bir mana çıkarırsak, o zaman birinci ve ikinci grup ayetleri çatıştırmış oluruz ki, bu mümkün değildir. Çünkü Kuranı Kerim'de çelişki olmaz.

Peki, Kuran'da böyle belirtildiği halde bugün müslümanların din algısındaki Allah’ın dışında başkalarının da şefaat edeceği inancı nereden kaynaklanıyor? Bunun birinci sebebi rivayet kültürüdür... Bu konuda bir şefaat kültürü oluşturulmuştur. İnşallah ileride bununla ilgili rivayetleri ele alıp değerlendireceğiz.. Bu rivayet kültürü zihinlerde şefaat inancını oluşturunca Kuran'daki şefaatle ilgili ayetler de bu kültüre uygun anlaşılmıştır. Hatta meallerin neredeyse tamamında bu etkiyi görmek mümkündür... Mesela, ikinci grup şefaat ayetlerde ancak Allah’ın razı olduğu kimselere Allah’ın şefaatinin fayda vereceği, bunun dışında kimsenin şefaat edemeyeceği anlatılmışken, ayetler rivayetlerin etkisiyle anlam kaymasına uğratılarak Allah’ın izin verdiği kimselerin de şefaat edecekleri sonucu çıkarılmıştır. Eğer böyle anlayacaksak, o zaman kimsenin kimseye bir şey yapamayacağını ve hiçbir şefaatin olmayacağını bildiren ayetleri nereye koyacağız? Bu konuda meallerdeki problemlere örnek olması açısından Zuhruf Suresi 86.ayeti örnek verelim:

Neredeyse tüm meallerde verilen anlam birbirinin kopyası halinde... Bu konuda diyanetin meali şöyledir: "O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler." (Zuhruf 86) Oysa Kuran bütünlüğüne göre ayetin doğru anlamı şöyledir: "Allah’ın dışındakilere dua edenler şefaatten nasiplenemezler. Ancak bilerek hakkın örnekliğini yaşayanlar şefaatten nasiplenebilirler” Bu ayette Allah’ın yetkisinde olan şefaatten sadece bilerek hakkın örnekliğini yaşayanların nasipleneceği ifade ediliyor. Ayette Allah’tan başkasına dua edenler müşrikler olduğu için hiçbir şekilde Allah’ın şefaatinden nasiplenemeyecekleri, ancak bilerek hakkın şahitliğini yapanların Allah’ın şefaatinden nasipleneceği anlatılıyor.

Şefaat konusundaki ikinci grup ayetler, birinci grup ayetler gözardı edilerek okunduğunda rivayet kültürünün etkisine açık ayetlerdir. Bu yüzden şefaat konusunu anlamaya çalışırken, birinci grup ayetlerin dışında hiçbir şeyin etkisinde kalmamaya dikkat etmemeliyiz.

Peki, birinci grup ayetler bu kadar net iken Allah ikinci grup ayetlerde neden başka manalarla benzerlik arzedebilecek yapıda ayetler göndermiştir?

Bunun nedeni gayet açıktır. Kuran'ın indirildiği dönemde yoğun bir şekilde şirk vardı. Dolayısıyla Allah’ın varlığına inanan ve Allah’a yakın olmak isteyen müşrikler (bkz. Zümer 3) bunu gerçek iman ve salih amel üzerinden değil de başkaları üzerinden sağlamaya çalışıyorlardı. Meleklerin kendilerine şefaatçi olacağına inanıyorlardı...

Mesela, Allah Necm Suresi 26. ayette razı olmadığı kimselere meleklerin bir şey yapamayacağını bildirerek bu inancı reddetmiştir. Müşrikler ise bu halleriyle Allah katında bir başkasının şefaatiyle kurtulacaklarını zannediyorlardı. İşte Allah müteşabih yapıdaki ikinci grup şefaat ayetleriyle şu iki hususu vurgulamak istemiştir:

1- Bu ayetlerde Allah mutlak otoritesini vurgulamıştır. Tıpkı Fatiha suresinde ifade edildiği gibi: maliki yevmiddin, yani O Allah din gününün tek otoritesidir.

Mesela, Bakara suresi 255. ayette mealen "(...) Allah’ın izni olmaksızın O’nun katında şefaat edecek olan kimmiş bakayım? (...)” buyruluyor. İnsanlar buradan Allah’ın izin vereceği şefaatçilerin olduğu anlamını çıkarıyor. Halbuki ayet tam tersine Allah izin vermediği için kimsenin şefaat edemeyeceğini anlatıyor.

“Bu, peygamberlerin, meleklerin vs. Allah'tan şefaat dileyeceklerini ve O'nu bağışlamaya zorlayacaklarını sanan kimselerin yanlış fikirlerini reddederler. Bu tür kimseler, yaratıklarının hiçbirinin, değil O'nu bağışlamaya zorlamak, O'nun önünde duramayacağı ve şefaat edemeyeceği konusunda uyarılmaktadırlar. Evrenin Hakimi'nin izni olmaksızın hiçbir peygamber, hiçbir melek ve hiçbir aziz (veli) O'nun önünde bir tek söz bile söyleyemeyecektir” (Mevdudi)

 

Rabbimiz, peygamberlere ve meleklere şefaat izni vereceğine dair bir ayet indirmemiştir. Dolaysıyla bu ayet Allah’tan başka şefaatçilerin olduğuna değil, olmadığına delildir.

“Bu sorulu cümle yapısı bu işin olamayacağını, olmasını düşünmenin bile mümkün olmayacağını düşündürür. Allah'ın izni olmadıkça O`nun katında şefaatçı olmaya kalkışacak kim olabilir acaba?” (Seyyid Kutub)

 

Türkçemizdeki “Benden izinsiz kimse bir şey yapamaz” dediğiniz zaman bu, sizin izin verdiğiniz kimselerin olduğu anlamına gelmez; tam tersine tek yetkili ve mutlak otorite sahibi olduğunuz anlamına gelir. Tıpkı bu ayette olduğu gibi...

"Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onlar her nefeste acıdan inleyip feryat ederler.

Rabbinin dilediği hariç, onlar gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Rabbin gerçekten istediğini yapar.

Mutlu olanlara gelince onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada kesintisiz bir lutuf olarak ebedî kalacaklardır.” (Hud 106-108)

Yukarıdaki ayetler ile beraber ele alınırsa konu anlaşılır. Rabbimiz, cennetin ve cehennemin ebedi olduğunu; ancak yer ve gök durup Allah dilerse kafirin cehennemden, müminin de cennetten çıkacağını anlatıyor. Oysa ayetlerde bu işin olacağına değil olmayacağına, imkansız olduğuna atıf vardır.

Mesela deve iğnenin deliğinden geçmedikçe kafirlerin cehennemden çıkamayacaklarını bildirirken de bunun olacağını değil, mümkün olmadığını bildirmektedir. Ancak rabbim isterse iğneye izin verir, deve iğne deliğinden geçer ve kimse buna mani olamaz. İşte şefaat konusunda geçen izin kelimesini de bu minvalde ele almak gerekir.

Aynı şekilde şefaatle ilgili bazı ayetlerdeki “Allah izin vermedikçe…, Allah razı olmadıkça…" gibi ifadeleri de böyle anlamak gerekir. Yani bu ifadeler Allah’ın izin verdiği veya razı olduğu şefaatçilerin olduğunu değil, tam tersine “Benden izinsiz, benim rızam olmadan başkasının aracılığı ile benim yanımda kurtulacak olan kimmiş? Dolayısıyla beni atlayarak yapacağınız tüm hesapların hiçbir anlamı yoktur” manasında Allah'ın mutlak otoritesini ortaya koyan ifadelerdir.

2- Bu ayetlerde Allah olumsuz cümleler kullanarak müşriklerin bu şefaat inancını açıkça reddetmiştir ve insanlara şu mesajı vermiştir: Ahiretteki kurtuluşunuzu başka yerlerde değil, Allah ile vahiy (Kuran) üzerinden kuracağınız güzel ilişkilerde arayın...

Nureddin ÖZDEMİR


Ayrıca, "Ezanın Aslına Çevrilmesindeki Şeytani Maksat" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

İslâm Akîdesi

Akîde.org ekibi olarak yazılarımız ile; mezhepçiliğin, kör taassubun, uydurma hadislerin ve tam ters istikâmetteki hadis inkarcılarının gürültüleri arasında gerçek İslâm'ı arayanlara ulaşmayı amaçladık. Dinde tek kaynağımız Kur'ân-ı Kerim, örneğimiz ise Hz. Muhammed'dir...

Daha yeni Daha eski