Bizler bu müşriklere diyoruz ki: Din adamları vahiyden başka kaynak kabul edip Allah'ın hükmüyle hükmetmeyince kafir, zalim ve fasık oluyor da; suç ve cezalarda Allah'ın vahyini dikkate almadan beşer kaynaklı fikirlere göre Allah'ın hükmü ile hükmetmeyen yöneticilerin ayrıcalığı nedir ki kafir olmuyorlar?
Bir fiil küfürse eğer, kim yaparsa yapsın kafir olur. Zaten ayette mealen "Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir" buyrularak genel bir ifade kullanılmaktadır. Ayrıca kısas, hırsızın elinin kesilmesi, miras gibi hükümleri uygulamak devletin görevidir. Çünkü ancak devlet bu hükümleri uygulayabilir. İslam'da "din adamı" diye ayrıcalıklı bir sınıf olmadığına göre Allah'ın hükmünü uygulamak görevi, başta devlet yöneticilerinin ve yetkisi olan tüm müslümanlarındır.
"Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet, onların arzularına uyma, Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamaları için onlardan sakın (diye onu indirdik). Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah, (öyle istedikleri, bunu hak ettikleri için) onların bazı günahları sebebiyle başlarına bir belâ getirmek istiyordur. İnsanların birçoğu gerçekten Allah’ın yolundan çıkmışlardır." (Maide 49)
Bu ayet din adamlarını değil, hükmetme makamında olan herkesi muhatap alan bir ayettir. Yani devlet ile ilgili bir ayettir... Mahkemede hakim, davalı ve davacı arasında Allah'ın hükmüyle hükmetmese kafir olur.
"Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (Ahzap 36)
Rabbimiz olan Allah "katile kısas uygula, hırsızın elini kes, mirasta kadına 1 erkeğe 2 ver, zina iftirasında bulunana 80 sopa vur" mealinde hükümler indirmişse ve bir yönetici de çıkıp "katil hapsedilir, hırsız hapsedilir, mirasta kadın erkek eşittir, zina serbesttir" diyerek bunu kanunlaştırırsa, şeksiz şüphesiz kafir olur. Bu kanunlara göre hüküm veren hakim de kafir olur. Böyle yöneticilere oy vererek yetki verenler ise şeksiz şüphesiz müşrik olurlar.
Maide 41. ayetten 50. ayete kadar olan ayetlerin tümü insanlar arasında hükmeden hükmün esaslarından, devlet yöneticilerinden veya insanlar için hüküm veren toplumsal ilişkilerden bahseder. Siyak (sebep) sibak (sonuç)ları ve üslübu göz önüne alındığında bu ayetlerin, bir halkı ve toplumu yönlendiren, bir devleti yöneten ve bir milleti idare eden kimselerle ilgili olduğu anlaşılır. Çünkü insanlar için kanun koyup hükmetmek devletle ilgili bir meseledir.
Allah’ın resulune indirilen muhkem şeriatın emirlerini terk ederek Allah katında hükmü geçersiz olan insan yapısı kanunları kabul eden, uygulayan ve bu kanunla hükmeden kimseler şeksiz şüphesiz kafirdir. Çünkü ayette mealen ”Rabbin hakkı için onlar aralarındaki çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden nefisleri sıkılmadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65) buyrulmuştur.
Allah'ın İndirdiği ile Hükmetmeyenler
Bugün "Ben müslümanım, Kuranı Kerim'e inanıyorum, iman ediyorum ve Kuran'dan başka hiçbir kaynak kabul etmiyorum” diyeceksiniz; fakat Kuranı Kerim'de zikredilen; “(...) Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafirlerin ta kendileridir.” (Maide 44) mealindeki ayeti kerimeye devletle değil din adamları ile ilgilidir diyerek ve bu ayeti farklı tevil ederek Allah'a hükümde meydan okuyan tağutları ve Allah'ın hükmüyle hükmetmeyen zalimleri müslüman gösterip desteklenmesini isteyeceksiniz... Hem bu konudaki bütün muhkem hükümleri görmezlikten, duymazlıktan geleceksiniz hem de utanmadan "tek kaynak Kuran" diyecek ve Allah ile resulüne iftira atacaksınız... Sonra bazı ahmaklar da bu alim kılıklı belamları tenkid edenlere saldıracaklar. Bu olacak şey midir?
"Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir." (Bakara 9)
Eğer bu belamların dediği gibi Maide 44 devletle ve siyasetle alakalı olmasaydı Kuranı Kerim beş-on sahifelik bir Kitab olurdu.
Oysa biliyoruz ki “(...) Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip beğendim. (...)” (Maide 3) mealindeki buyruk, İslam'ın bütün bir yaşantıya intizam veren siyasi, ekonomik, iktisadi, sosyal ve diğer konulardaki hükümleri beyan edildikten sonra indirilmiştir. Beş-on sahife değil, altı yüz beş sahife olan Kuranı Kerim'de bütün bu konulara yer verilmektedir. Nitekim razı olacağı dinin nasıl ve ne şekilde yaşanacağını ilahi vahiyle beyan eden şanı yüce Rabbimiz bu ilahi vahyin noksansız bir ifadesi olan Kuranı Kerim'de; insanın Allah ile münasebetlerinden kendi nefsi ve şeytan ile, kainat ve dünya ile, aile ve akrabası ile, insan ve toplum ile, İslami veya gayriislami devlet ile, yöneticiler ve liderler ile, kanun ve hükümler ile, adet ve ananeler ile münasebetlerine kadar bütün bu konulara ferdi ve toplumsal düzlemde açıklık getirmektedir. Kuranı Kerim'in nelere şamil olduğu engin muhtevasından anlaşılacağı gibi, aşağıda mealini paylaştığımız ayeti kerimede de bu gerçek beyan edilmektedir:
“(...) Biz Kitab'ı sana, her şeyin açıklayıcısı, müslümanlara da bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik” (Nahl 89)
Ayeti kerimede geçen “her şey” ifadesi, özellikle inanan insanların ahenkli bir nizam içinde yaşamaları için gereken "her şeyi" kapsamaktadır.
Netice olarak İslam dininin kapsamı böylesine geniş ve böylesine kuşatıcı olmasına rağmen İslam dinini devlete, siyasete ve ekonomiye karıştırmayan resmi veya gayriresmi belamlar, hiç şüphesiz ki açık bir cahillik veya açık bir ihanet ve sapıklık içindedirler...
Nureddin ÖZDEMİR
Ayrıca, "'Cennete Girmek için Müslüman Olmak Gerekmez' Diyenler" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.