“Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükafatları vardır. Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara 62)
"Gerçek şu ki, iman edenlerle yahudiler, sabiiler ve hristiyanlardan Allah'a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır." (Maide 69)
Bu mealdeki ayetleri delil getiren bazı belamlar, “Yahudi ve Hristiyanlar -Kuranı Kerim'e ve Hz. Muhammed’e inanmasalar dahi- Allah’a ve ahiret gününe inanarak yararlı işler yaparlarsa cennete giderler” diyerek Kuran'ın birçok ayetini görmezlikten gelmişlerdir. Oysa Kuran bir bütün olarak ele alındığında bunun bir yanılgı olduğu ve cennete gitmek için sadece Allah’a ve ahiret gününe inanmanın yeterli olmadığı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Örneğin Nisa suresi 136. ayette mealen “(...) Kim Allah’ı meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.” buyurarak Hz Muhammed’e inanıp peygamber olduğunu ve Kuranı Kerim'i kabul etmeyenleri Rabbimiz sapıklar olarak nitelendirmiştir. Sapıklar ise cennete gidemezler...
Yine rabbimiz Nisa suresi 150-152. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
“Allah’ı ve elçilerini inkar eden Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen bazısına inanır bazısını tanımayız diyen ve bu ikisi arasında bir yol tutturmak isteyenler işte bunlar gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere aşağılatıcı bir azap vardır. Allah’a ve resulüne inananlar ve onlardan hiçbiri arasında ayrım yapmayanlar işte onlara ecirleri vardır. (...)” (Nisa, 150-152)
Şirk Koşanların Amelleri Geçerli midir?
Yahudiler peygamberler arasında ayrım yaparak bazılarına inandıkları halde peygamberimizin peygamberliğini kabul edip ona tabi olmayı reddederler. Bundan dolayı kafirdirler.Yine Rabbimiz Ali İmran suresi 85.ayetinde mealen: “Kim İslam'dan başka bir din edinirse ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” buyurmuştur. Yahudi ve Hristiyanlar İslam'ı kabul etmediklerine göre Müslüman değillerdir. Cennete girebilmek için üç şartı yeterli görenler, diğer ayetleri görmezlikten geldikleri ve kitaba bütün olarak bakmadıkları için yanılgıya düşmüşlerdir. Müslüman olabilmek için son kitaba ve son peygambere iman etmek şarttır.
Ayrıca Allah’a inanmaktan kasıt sadece O'nun varlığına değil, aynı zamanda O’nun birliğine de, yerde ve gökte tek bir ilah olduğuna da inanmaktır. Bu iki ilke zaten Allah'a ibadet çizgisinden yürümeyi, peygamberlerin risaleti ile sabit olan yasalara ve hükümlere bağlı kalmayı ifade etmektedir. Salih amelden kasıt şirksiz ameldir. Çünkü Allah şirk koşanların amelini boşa çıkarır. Dolayısıyla amelin makbul olabilmesi için kişinin hayatında şirk olmaması gerekir.
Ayetleri tahrif edenler, Yahudilerle ve Hristiyanlarla dinlerarası diyalog kuranlardır. Onlar tahrif edilmiş, aslı bozulmuş, hükmü ve geçerliliği ortadan kalkmış din ile bozulmamış İslam'ı aynı kefeye koyarak onların da meşru ve müsbet kabul edilmesine çalışmaktadırlar. Bu ise küfürdür. Oysa dinlerarası diyalog sloganıyla ortaya çıkanlar İbrami din olarak Yahudiliği ve Hristiyanlığı nitelendirmektedirler. Ancak bu görüşü Kuranı Kerim kabul etmemektedir. Gerçek iman, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)'e inanmadıkça; salih amel de, son peygambere inen kitapta yer alan ve ona vahiy yoluyla bildirilen emir ve yasaklara uymadıkça gerçekleşmez. Çünkü Allahu Teala son peygamberine gönderdiği şeriatı ile önceki tüm şeriatleri yürürlükten kaldırmıştır (neshetmiştir). Dolayısıyla geçmiş şeriatlara göre amel etme geçersizdir, insan bunlarla nefsini arındırma işlevini göremez. Yahudilik ve Hristiyanlık bugünkü halleriyle İbrahimi dinle uzaktan yakından ilgili değildir. Allah (cc) ayeti kerimede mealen şöyle buyurmaktadır:
"İbrahim, ne yahudi idi, ne de hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir müslümandı, müşriklerden de değildi. Doğrusu, insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar ve bu peygamber ile iman edenlerdir. Allah, mü'minlerin velisidir." (Ali İmran 67-68)
"Mesih Allah’ın oğludur” diyen teslis inancına sahip olan bir hristiyan ve Müslümanları yok etmeyi amaç edinmiş bir Yahudi ile İbrahim’in hangi ortak noktası vardır? İbrahim muvahhid bir Müslümanken, bugünkü Yahudi ve Hristiyanlar müşriktir. Müşrikler ne yaparsa yapsın cehennemdedirler... Onları dost ve müttefik edinenler de müşrik ve cehennemliktirler.
"Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü'minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz." (Nisa 162)
İşte Bakara 62’dekiler bunlardır; bütün Yahudi, Hristiyan ve Sabiiler değildir.
“Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar (...)" (Bakara 137)
Ayette zikredilen müminlerden maksat, "İmanlarında karar kılanlar" demektir. Yahudi, Hıristiyan ve Sabiilerden iman edenlerden maksat ise, Hz. Muhammed'e ve onun Allah katından getirdiklerine iman edenler demektir. Bunlardan ehli kitap olan Yahudiler, Hz. İsa'ya kadar Tevrat'a sarıldıkları müddetçe mümin sayılırlar. Hz. İsa geldikten sonra ona iman etmeyenler hüsrandadırlar. Hristiyanlar da Hz. Muhammed gelinceye kadar Hz. İsa'ya uydukları takdirde mümin sayılırlar. Hz. Muhammed geldikten sonra da ona iman etmek ve Kuran'ın emirlerine uymak zorundadırlar. Yani Kuran'a ve peygamberimize iman eden bir Yahudi veya Hristiyan, kendi tahrif edilmiş kitaplarına göre amel edemez; kendi kitaplarındaki helal ve haramlardan değil, Kuran'daki helal ve haramlardan sorumludurlar. Daha önceki şeriatlarda haram kılınan birçok şey Kuran'la helal kılınmıştır. Onlara bazı şeylerin haram kılınması imtihan gereğidir, aslen haram kılındığından dolayı değil. Bunu rabbimiz mealen şu ayetlerle açıklığa kavuşturmuştur:
"Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi Allah'ın yolundan alıkoymaları nedeniyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış güzel şeyleri onlara haram kıldık." (Nisa 160)
"Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız." (Enam 146)
"Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı." (Nahl 118)
"Cumartesi, ancak onda ihtilafa düşenlere (farz) kılındı. Şüphesiz Rabbin, onların ihtilaf ettikleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hükmedecektir." (Nahl 124)
İlk peygamber Hz. Adem ile son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) arasında görev yapan her peygamberin tebliğ ettiği iman esaslarının bir olduğu bilinmektedir. (16/Nahl, 36; 21/Enbiya, 25 vb). Her peygamber inanç konusunda aynı hakikatleri insanlığa iletmiştir. Bu temel meselede farklılıkların olması mümkün değildir. Diğer taraftan iman esasları aynı kalmakla beraber, her peygambere gelen emirler arasında birtakım farklılıklar olduğu bilinir. Tevrat, İncil ve Kuran arasında da bunu görmek mümkündür. Yahudiler için cumartesi günleri iş yapmak yasaklanmışken, İncil’de böyle bir yasak mevcut değildir. İşte bu gibi örnekler pratik olarak şeriatlar arasında farklı uygulamaların vuku bulduğunu göstermektedir. Kuran, kendinden önceki kitap ve şeriatlardaki hüküm ve ayetleri neshetmiştir. Kuran’ın ehli kitabın elindekileri tasdik edici olarak geldiğini söylemesi (bkz. 2/Bakara, 41, 91, 97; 4/Nisa, 47; 5/Maide, 48) bu tesbitle çelişmez. Çünkü genel esaslar bakımından peygamberlerin tümünün mesajı aynıdır, bunlarda farklılık söz konusu olmaz. Farklı uygulama, muamele ve pratik yaşayışta olur. Bu anlamda her peygamberle beraber bazı yeni hükümler gelmiştir. Kuran’ın kendinden öncekileri tasdik ediciliği de genel ve temel hükümler bakımındandır; muamelat söz konusu olduğunda Kuran, kendinden önceki bütün hükümleri neshetmiştir. Bunun aksini söylemek, “Kuran olsa da olurdu, olmasa da” şeklinde bir sonuca götürür; ki bu, Kuran’ın gereksizliğini ilan etmektir.
Son Peygamber Hz. Muhammed ve Şeriatı
Kuran’ın gelmesiyle birlikte önceki ilahi kitapların yürürlükten kalkmış olması tabiidir. Zira Yüce Allah mealen “(...) O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.” (33/Ahzab, 40) buyurur. Dolayısıyla Kuran’ın diğer kitapları nesh ettiğinde müslümanların ittifakı vardır. Bu anlamdaki neshi kabul etmeyenlerin başında Yahudiler gelir. Onlar kendi kitaplarının geçerliliğini ileri sürerler. Nesh konusundaki en önemli iki âyet (2/Bakara, 106 ve 16/Nahl, 101) siyak ve sibakları ile (önceleri ve sonralarıyla) değerlendirildiğinde, Yahudilerin bu itirazlarına cevap mahiyetindedir ve bu anlamda (eski din ve şeriatlerin neshedildiği şeklinde) neshin vuku bulduğu anlaşılır.
Hz. Muhammed (s.a.s.)’in son peygamber olması ve getirdiği dinin/şeriatin en kamil oluşu, bütün insanlığı İslami emirlerden sorumlu kılmaktadır. İslam’ın herkesi kapsadığı açık şekilde bilinmektedir. Bu durumda diğer dinlerin tamamı nesh edilmiş olmaktadır. Nesh, aklen mümkün olmamış olsaydı, söz konusu ilahi dinlerin de yürürlükte olması gerekirdi. Bunun sonucu Hz. Muhammed (s.a.s.)’in risaleti belirli bir kavme münhasır olurdu; ki bu, İslam’ın bünyesine ters düşmektedir. Oysa Allah mealen; “Allah indinde din İslam’dır(...)” (3/Ali İmran, 19) buyurmakta, ancak İslam’dan razı olacağını (bkz. 5/Maide, 3) ifade etmektedir.
Resulullah (s.a.)'ın Allah'tan getirdiklerini doğrulayan, daha önce Yahudiliğe veya Hristiyanlığa girmiş veya dinlerini değiştirmiş ve bununla birlikte yalnızca Allah'a -hiç kimseyi şirk koşmaksızın- iman eden, öldükten sonra dirilişe, amellerinin hesabının görüleceğine inanıp salih ameller işleyenler için amellerinin sevabı Allah nezdindedir. Kıyametin dehşetli halleri dolayısıyla onlar için korku yoktur ve cennette ebedi nimetleri görecekleri vakit, dünyayı ve dünyanın güzelliklerini geride bıraktıkları için üzülmezler. Söz konusu ayetler diğer ayetlerle birlikte ele alındığında konu açıklığa kavuşmaktadır.
"Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; ama dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşerler. Onlara karşı Allah sana yeter. O, işitendir, bilendir." (Bakara 137)
"(...) Ehli kitaba ve ümmilere deki; “Müslüman oldunuz mu?” Eğer müslüman olursanız hidayetli olmuş olursunuz. Eğer yüz çevirirlerse sana düşen görev ancak tebliğ etmektir. Allah kullarından haberdardır." (Ali İmran 20)
Günümüzdeki Yahudi ve Hristiyanlar, Müslümanların inandığı gibi inanmadıkları için doğru yolda değildirler. Dolayısıyla cennete gitmek için Allah’a ve ahiret gününe inanıp amel işlemek yeterli değildir. Bunun birtakım şartları vardır. Bunlar:
1- Allah’a şirk koşmadan inanmak
2- İslam dinini kabul etmek
3- Peygamberler arasında ayrım yapmadan hepsine iman etmek
4- Şirk koşmayarak salih amel işlemek. (Şirk koşularak yapılan ameller salih amel sayılmaz.)
Nureddin ÖZDEMİR
Ayrıca, "Müşrikleri Temize Çıkaran Müflisler!" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.