29 Ekim 2024

cumhuriyet-ayri-bir-din-islam-ayri-bir-dindir-akide-org

Allah adına insanları aldatan, hakkı bâtıla karıştırıp hak gibi sunan şeytanın günümüz temsilcileri, demokrasi, laiklik ve en son olarak da şûrânın cumhuriyetin temeli olduğunu ifade etme ya da cumhuriyet (şûrâ) = İslam diyerek cumhuriyeti savunma yoluyla hak din olan İslam ile batıl birer sistem olan cumhuriyeti ve laikliği uzlaştırma, aralarını bulma ve ortak bir noktada buluşturma gayreti içine girmişlerdir. 

Bunlar "İslam aslında cumhuriyettir veya İslam cumhuriyet ile çelişmez veya İslâm’da da seçim ve şûrâ, çoğunluğun görüşü ve ortak akıl vardır” diyerek şirk ve küfür olan cumhuriyeti, hak din olan İslam'a uygunmuş gibi göstermeye çalışmaktadırlar.

Tevhid ehli Müslümanlar hariç, milliyetçisi, solcusu, dindarı, dinsizi, liberali, kapitalisti, kemalisti, ulusalcısı herkes halkı, yüce (!) cumhuriyete ve demokrasiye davet etmektedirler.

Biz Müslümanlar, milliyetçi, solcu, liberal ve kemalist kesimlerin ”demokrasiye ve cumhuriyete sahip çıkın, demokrasiye ve cumhuriyete tâbi olup iman edin" çağrılarını anlayabiliyoruz. Fakat bizlerin anlamadığı şey, Allah’a, İslam’a, Peygamber’e ve ahiret gününe iman ettiğini söyleyenlerin de aynı şekilde diğerleri gibi insanları demokrasiye ve cumhuriyete davet etmeleridir.

Allah’ın bizler için seçtiği ve uymamızı emrettiği İslam nizamı dururken, beşerî ideolojilerden bir ideoloji olan demokrasi ve cumhuriyete niçin insanlar davet edilir?

Bir Müslüman, muhtevası küfür ve şirkle dolu olan, hakimiyet hakkını Allah’tan gaspedip insanlara veren ve "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” diyen demokrasiye ve cumhuriyete nasıl "Evet" diyebilir? "Evet" diyenleri hala nasıl Müslüman görebilir? Küfre girmek için daha başka ne yapmak gerekir?

Müslümanlar tâğutî ve beşer ürünü sistemleri, anayasaları kökünden reddetmelidir.  Müslüman için nihâî kanun koyucu, nihâî otorite, "Yaratmak ve emretmek hakkına sahip tek mercii” (Araf 54, Casiye 18, Yusuf 40, Şura 21) Allah'tır.

"Cumhuriyet İslam'a uygundur" diyen cahiller, gafiller ve hainler demokrasinin ve cumhuriyetin beşer ürünü birer din olduklarını hesaba katmıyorlar.

İslâm, ne demokrasiye ve cumhuriyete uygun bir sistemdir ne de sadece seçimden ve şûrâdan ibaret bir sistemdir. İslâm, beşeri sistem olan demokrasi ve cumhuriyetten, hukuk, sosyal, siyasi ve ekonomik yönden tamamen ayrıdır. Bunlardan birisi Allah tarafından sınırları çizilmiş ilâhî bir din iken diğeri tamamen insanların heva ve heveslerinin ürünü olan beşeri bir sistemdir. İlâhî olan sistemle beşeri olan sistemleri aynı görmek, yaratanla yaratılanı aynı görmek gibidir.

İslam, Allah'ın hakimiyetini esas alırken demokrasi ve cumhuriyet insanın hakimiyetini ve çoğunluğu esas alır. İslam dinine göre hükümlerin çıkış merci Allah’ın kitabıdır. Allah’ın kitabına  uygun olmayan hiçbir hükmün İslam’da yeri yoktur. Bütün hükümler, kanun ve kurallar mutlak surette Allah’ın indirdiği esaslara uymak zorundadır. Ancak demokraside ve cumhuriyette Allah’ın indirdikleri hiçbir surette dikkate alınmaz. Ve mutlak surette demokratların ve cumhuriyetçilerin  Kur’ân-ı Kerim'den üstün tuttukları anayasa dikkate alınır. Mecliste kanun çıkarılırken tek dikkat edilen husus, mevcut kanunun anayasaya uygun olmasıdır. Yeryüzünün neresinde olursa olsun insanların sevk ve idaresi için meclislerde ve parlamentolarda, Allah’ın indirdiği hükümler bir kenara bırakılıp, yerine beşer ürünü lanetli kanun ve yasalar getiriliyorsa, bu kanunlarla hükmediliyorsa, yapılan fiil ayan beyan küfürdür.

Demokrasi ve cumhuriyet sadece meclisten ve şûrâdan ibaret değildir. Günümüzde ne kadar demokratik cumhuriyet sistemi kurulmuşsa hepsi şu teoriye dayanmaktadır: "Ülke sakinleri kendi dünyevi meseleleriyle ilgili medeniyet, siyaset, iktisat, ahlâk ve toplumsal ilişki esaslarını kendileri koyma ve bu esaslar üzerine ayrıntılı kanun ve kurallar va'zetme yetkisine sahiptirler. Bu kanun koyma işinde kamuoyundan daha yüce bir merciye başvurmaya zaruret yoktur." Bu teori İslâm'ın öngördüğü siyaset teorisinin tam aksinedir. İslam'da tevhid inancının ayrılmaz parçası şudur: "İnsanların ve tüm kainatın sahibi ve hâkimi Allah Teâlâ'dır. Buyruk ve hüküm vermek sadece O'na mahsustur. İnsanlara düşen ise, O'nun (c.c) buyruk ve hükümlerinden kendileri için hayat düsturları almalarıdır. Yine eğer insanlar görüşlerinde özgür hareket etmek isteseler bile Allah Teâla’nın çizmiş olduğu özgürlük sınırları içerisinde hareket edebileceklerdir."

İslâm'ın bu siyasi anlayışı yüzünden, temel hükümler ve tüm hayat muamelelerinde müracaat edilecek kaynak Allah'ın (c.c) Kitabı ve O'nun Rasûlü'nün pratiği olarak belirlenmektedir. İslâm'ın bu siyasi teorisini önemsemeyerek, demokrasi ve cumhuriyet anlayışını kabul etmek tevhid inancından sapma demektir.

Alemlerin Rabbi olan Allah'a, yerlerin ve göklerin yegane hakimi ve mutlak hüküm koyucusu olarak iman eden ve bu imanının bir ifadesi olarak “Hüküm Allah'ındır” diyen, son peygamber olan Resulullah (s.a.v.)'e bir önder, bir rehber, bir örnek olarak iman eden, Kur'ân-ı Kerim'in beyan ettiği her hükme “Vallahi doğrudur, Billahi haktır” diyerek iman eden ve Hakk'ın hükmüne rağmen halkın görüşünü değil, halkın görüşüne rağmen Hakk'ın hükmünü tercih eden bir insan, bir müslüman asla ve asla demokrat ve cumhuriyetçi olamaz, demokrasiyi ve cumhuriyeti savunamaz. Demokrasiyi ve cumhuriyeti savunduğu takdirde müslüman olma hakkını kaybeder, bütün amelleri boşa gider ve cehennem ehline dahil olur.

Nureddin ÖZDEMİR


Ayrıca, "Ben Müslümanım İddiası İspat Gerektirir" yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.